İsim olarak sünnet kelimesi; yol, yol
güzergâhı, yaşam tarzı (siret), davranış tarzı (tabiat) vb. anlamlara
gelmektedir. Fiil olarak senne ve türevleri ise, yeni bir şekil vermek, ihdas
etmek, çığır açmak, bir yola girip yürümek, sülük etmek, yolun işlek olması,
bir durumu belirlemek-beyan etmek, toplum için kural koymak vb. anlamlarda
kullanılmaktadır.[1]
Bu kullanımlardan anlaşılacağı üzere, Cahiliyye döneminde de s-n-n maddesi
daha çok davranışlarla ilgilidir. Cahiliyye Arapları bununla bilhassa
babalarından intikal eden ve kendileri için örnek davranış olan çeşitli örf ve
adetleri kastederler.
Kuranda “Sünnet” Kelimesinin Kullanımı
Kavram, Mekki ve Medeni sureler arasında nisbeten dengeli bir dağılım gösterir, vahyin iniş sürecinde, semantik bir değişim göstermez. Nitekim İslam öncesi Arapların yabancısı olmadıkları sünnet kelimesi, Kur'an'da tekil formuyla, çeşitli terkiplerde yer almak suretiyle ondört kere kullanılmış; iki yerde de çoğul şekliyle geçmiştir. Bunlardan sadece sekizi sünnetullah şeklinde iken, diğerleri sünnetuna, sünnetu men..., ve sünnetu'l-Evvelîn gibi isim tamlamalarında yer almaktadır.
Ali İmran 137 de olaylar, şeraitler, helakler, anlamında, Nisa 26 da Öncekilerin yolları (dini) anlamında, Enfal 38 de İlahi kanun anlamında, Hicr 13 de Önceki milletlerin (helâkine dair Allah’ın) kanunu anlamında, İsra 77 de yol-yöntem, kanun anlamında, Kehf 55 de helak yasası anlamında, Ahzab 38, Ahzab 62, Fatır 43, Mümin 85, Fetih 23 de Adet ve kanun anlamında kullanılmıştır.
Kavram, Mekki ve Medeni sureler arasında nisbeten dengeli bir dağılım gösterir, vahyin iniş sürecinde, semantik bir değişim göstermez. Nitekim İslam öncesi Arapların yabancısı olmadıkları sünnet kelimesi, Kur'an'da tekil formuyla, çeşitli terkiplerde yer almak suretiyle ondört kere kullanılmış; iki yerde de çoğul şekliyle geçmiştir. Bunlardan sadece sekizi sünnetullah şeklinde iken, diğerleri sünnetuna, sünnetu men..., ve sünnetu'l-Evvelîn gibi isim tamlamalarında yer almaktadır.
Ali İmran 137 de olaylar, şeraitler, helakler, anlamında, Nisa 26 da Öncekilerin yolları (dini) anlamında, Enfal 38 de İlahi kanun anlamında, Hicr 13 de Önceki milletlerin (helâkine dair Allah’ın) kanunu anlamında, İsra 77 de yol-yöntem, kanun anlamında, Kehf 55 de helak yasası anlamında, Ahzab 38, Ahzab 62, Fatır 43, Mümin 85, Fetih 23 de Adet ve kanun anlamında kullanılmıştır.
Hz. Peygamber'in Dilinde "Sünnet" Kelimesinin Kullanımları
Hz. Peygamberden gelen rivayetlerin bir kısmında onun, sünnet kelimesini tamamen sözlük anlamıyla kullandığını görmekteyiz.
Hz. Peygamberden gelen rivayetlerin bir kısmında onun, sünnet kelimesini tamamen sözlük anlamıyla kullandığını görmekteyiz.
Birinci Örnek: İbn
Ebi Şeybe (ö. 235) ve Müslim'in (ö. 261)
tafsilatlı olarak naklettiklerine göre, Medine'ye Mudar kabilesinden başı açık, yalın ayak, üstü başı yırtık, ama
kılıçlarını kuşanmış bir grup gelir. Onların ihtiyaç içerisinde olduğunu görünce
rengi değişen Hz. Peygamber, ashabını mescidde toplayıp, bazı ayetlerle ahireti
hatırlatarak onları, bu muhtaç misafirlere yardım etmeye teşvik eder. Bir
müddet sonra Ensar'dan bir zat, neredeyse bir avuçtan fazla bir kese (para) getirerek
yardımı başlatır. Diğer insanlar da onu izler ve kısa sürede iki öbek yiyecek
giyecek toplanır. Bunun üzerine sevincinden yüzü gülen Hz. Peygamber şöyle
buyurur: "Kim İslam'da güzel bir sünnet başlatırsa, ona hem kendi ecri,
hem de ecirlerinden hiç birşey eksilmeksizin kendisinden sonra o işi yapanların
ecri vardır. Kim de İslam'da kötü bir sünnet başlatırsa, ona hem kendi günahı,
hem de günahlarından hiç birşey eksilmeksizin kendisinden sonra o işi
yapanların günahı vardır.
Bu rivayette Hz. Peygamber, öncülük yapma, çığır açma anlamında senne fiilini, hem iyi, hem de kötü işler için bir arada kullanmaktadır. Onun bu ifadesinde senne fiili, sözlük anlamında olup, iyiye de kötüye de delalet edebilen nötr bir anlam taşımaktadır. Şu kadar var ki, Hz. Peygamber bu ifadeleriyle, birincisine teşvik ederken, ikincisinden sakındırmaktadır.
Bu rivayette Hz. Peygamber, öncülük yapma, çığır açma anlamında senne fiilini, hem iyi, hem de kötü işler için bir arada kullanmaktadır. Onun bu ifadesinde senne fiili, sözlük anlamında olup, iyiye de kötüye de delalet edebilen nötr bir anlam taşımaktadır. Şu kadar var ki, Hz. Peygamber bu ifadeleriyle, birincisine teşvik ederken, ikincisinden sakındırmaktadır.
İkinci Örnek: Peygamberimizin sünneti yol, adet, hayat biçimi davranış tarzı anlamında kullandığı "Sizden öncekilerin yolunu, karış-karış, adım-adım izleyeceksiniz, hatta onlar bir keler deliğine girseler, siz de onları izleyeceksiniz!". Dedik ki, "ey Allah'ın Rasulü, onlar Yahudiler ve Hristiyanlar mı?" O; " ya kim olacak?" şeklindeki sözlerinde ifadesini bulur."[2]
Bu ve benzer rivayetlerdeki "Sizden öncekilerin sünneti, geçmiştekilerin sünnetleri, İsrail Oğullarının sünnetleri"[3] şeklindeki kullanımlarda sünnet, geçmişteki bu milletlerin gidişatlarını, adetlerini, hayat tarzlarını ifade etmek üzere ve olumsuz anlamda kullanılmıştır. Yani "Onların düştüğü kötü yollara siz de düşeceksiniz, onların kötü adetlerine uyacaksınız" demek istemektedir.
Sünnetullah ve Sünneturusulullah
Kuranı kerime müracat ettiğimizde sünnet kelimesinin Allah’ın insanlar için ezelden beri koyduğu değişmeyen yasalar ve değişmeyen evrensel ahlaki davranış normları anlamında kullanıldığını söyleyebiliriz. Değişmeyen ahlaki normlar için ise her toplumu bağlayan Allah’ın insanlık için belirlediği ed-diyn kelimesinin İslam veya insanlığın takip etmesi gereken sünnet anlamına geldiğini ifade edebiliriz.
Peki Allah’ın toplumlar için önerdiği yola yani sünnete uymanın pratik karşılığı nedir, yani insanlık bu yol ve yöntemi nasıl bulacaktır? Tabiî ki insanlığın önderleri olarak Peygamberlerin Allah’tan aldığı vahye ve onların vahiyle muhatap olmalarından elde ettikleri hikmete uyarak mümkün olacaktır. Peygamberlerin Allah’ın murakabesi altında yapıp ettiklerine ve kendi toplumlarına önerdikleri bu yol ve yönteme veya geleneğe de bu anlamda Sünneturusulullah yani Peygamberlerin sünneti diyebiliriz.
Bir başka ifadeyle Allah’ın değişmeyen yasayı sünneti koyan Şari olduğunu Nebilerin ise örnek davranışlarıyla bu sünneti ete kemiğe büründüren insanlar olduğunu söyleyerek; Allahın Sünnet koymasına norm koymak ve peygamberlerin örneklik oluşturmalarına ise form oluşturmak diyebiliriz.
Örneğin temizlik ilkesi normdur. Bunu Allah koyar. Bu ilke sünnetullah olur. Bu temizliğin ağza ilişkin olanını (misvaklamak) Nebi’nin erak ağacıyla yapması bir “norm” değil bir formdur. Yani “nebevi örnekliktir”.
Peygamber döneminde dini gelenek olarak sünnet kavramı
Hz.Peygambere uyma ve itaata dair ayetler onun tartışılmaz otoritesinin kaynağıydı. Ayrıca ayetlerin yorumu da onun sağlığında bu günkü gibi sorun olmuyordu. Çünkü bir yorum problemi ile karşılaştıklarında Ona başvuruyorlardı.
Hz. Muhammed’de çağının kendi döneminin insanı olarak büyük oranda yaşadığı zamanın geleneğinin ve kültürünün bir parçası idi. O yüzden vahyi algılaması, yorumlaması, ifadelendirmesi ve uygulaması o dönemin insanlarının anlayacağı, hazmedebileceği tarza göre şekillendirilmişti yani dönemsel bir forma aitti.
Peygamberin ahlakının Kuran olması her zaman ve her şekilde O’nun yapıp ettiklerinin de Kuran gibi değişmeyen veya değiştirilemeyen bir sünnet olması değil. Tam aksine zamanın ruhuna ve anlayışına uygun örnek form kalpları olması idi. Ve bu form kalıpları Kuranın o çağda yaşanmasını istediği sünnet idi.
Sünnetullah anlamında Allahın insanlık için koyduğu normlar her peygamberle birlikte yeni bir formla sünneturasulullahla ifadelendirilerek yaşatılmıştır.
Bu günde yapılması gereken aynı şeydir. Yani Rasullerin örneklik teşkil eden sünnetlerinden istifade ederek ilahi normlara uygun yeni formlar meydana getirerek çağın idrakine eskimeyen yeni şeyler söyleyebilmektir.
Hz.Peygambere uyma ve itaata dair ayetler onun tartışılmaz otoritesinin kaynağıydı. Ayrıca ayetlerin yorumu da onun sağlığında bu günkü gibi sorun olmuyordu. Çünkü bir yorum problemi ile karşılaştıklarında Ona başvuruyorlardı.
Hz. Muhammed’de çağının kendi döneminin insanı olarak büyük oranda yaşadığı zamanın geleneğinin ve kültürünün bir parçası idi. O yüzden vahyi algılaması, yorumlaması, ifadelendirmesi ve uygulaması o dönemin insanlarının anlayacağı, hazmedebileceği tarza göre şekillendirilmişti yani dönemsel bir forma aitti.
Peygamberin ahlakının Kuran olması her zaman ve her şekilde O’nun yapıp ettiklerinin de Kuran gibi değişmeyen veya değiştirilemeyen bir sünnet olması değil. Tam aksine zamanın ruhuna ve anlayışına uygun örnek form kalpları olması idi. Ve bu form kalıpları Kuranın o çağda yaşanmasını istediği sünnet idi.
Sünnetullah anlamında Allahın insanlık için koyduğu normlar her peygamberle birlikte yeni bir formla sünneturasulullahla ifadelendirilerek yaşatılmıştır.
Bu günde yapılması gereken aynı şeydir. Yani Rasullerin örneklik teşkil eden sünnetlerinden istifade ederek ilahi normlara uygun yeni formlar meydana getirerek çağın idrakine eskimeyen yeni şeyler söyleyebilmektir.
(Nebevi) Sünnet Kuranın değiştirilemeyen tek yorumu
değildir.
Bu günün problemi Kur’anı nebevi sünnetle, nebevi sünneti de elimizdeki hadis metinleriyle eşleştirerek Müslümanların tarihi olan İslam tarihini de, Peygamberin ölümünden 150-200 yıl sonra yazılmaya başlayan hadis kitaplarını da Kur’an gibi ilahileştirmemizdir.
Bu anlayışa göre Sünneturasulullah Kuranın değiştirilemeyen tek yorumu onu bu güne taşıyan hadis metinleri ise Kuranın insani düzeyde ifadesini bulmuş tek tefsiridir.
Halbuki Din, dini metinlerin içinde duran bir şey değil, toplumsal bir fenomendir. Bu yüzden de toplumsal dinamikler içerisinde bireyler tarafından içselleştirilir.
“Ed-din” dediğimiz gerçeklik ne elimizde var olan Kuran metninden ibarettir, ne Kur’anın yaşanmışlığının tercümanı gibi görülen hadis metinlerinden ibarettir, ne de İslam tarihinde ifadesini bulan sahabe hayatından ibarettir.
Din dediğimiz fenomen Allah’ın insanlığa önerdiği külli imani, ahlaki ve hukuki ilahi bir yaşam projesidir. Ve bu ilahi proje öncelikle Peygamberler tarafından daha sonra ise onların varisleri olan ulema yoluyla yaşanılan çağın gerçekliğine uygun olarak yorumlanarak hayata intikal ettirilmeye çalışılır.
Bunun yol ve yöntemini 2. Halife Hz. Ömer’in bazı uygulamalarında ve Ebu Hanife’nin içtihatlarında görmek mümkündür.
Değerlendirme ve Sonuç:
Bu günün problemi Kur’anı nebevi sünnetle, nebevi sünneti de elimizdeki hadis metinleriyle eşleştirerek Müslümanların tarihi olan İslam tarihini de, Peygamberin ölümünden 150-200 yıl sonra yazılmaya başlayan hadis kitaplarını da Kur’an gibi ilahileştirmemizdir.
Bu anlayışa göre Sünneturasulullah Kuranın değiştirilemeyen tek yorumu onu bu güne taşıyan hadis metinleri ise Kuranın insani düzeyde ifadesini bulmuş tek tefsiridir.
Halbuki Din, dini metinlerin içinde duran bir şey değil, toplumsal bir fenomendir. Bu yüzden de toplumsal dinamikler içerisinde bireyler tarafından içselleştirilir.
“Ed-din” dediğimiz gerçeklik ne elimizde var olan Kuran metninden ibarettir, ne Kur’anın yaşanmışlığının tercümanı gibi görülen hadis metinlerinden ibarettir, ne de İslam tarihinde ifadesini bulan sahabe hayatından ibarettir.
Din dediğimiz fenomen Allah’ın insanlığa önerdiği külli imani, ahlaki ve hukuki ilahi bir yaşam projesidir. Ve bu ilahi proje öncelikle Peygamberler tarafından daha sonra ise onların varisleri olan ulema yoluyla yaşanılan çağın gerçekliğine uygun olarak yorumlanarak hayata intikal ettirilmeye çalışılır.
Bunun yol ve yöntemini 2. Halife Hz. Ömer’in bazı uygulamalarında ve Ebu Hanife’nin içtihatlarında görmek mümkündür.
Değerlendirme ve Sonuç:
- Allah’ın insanlar için ezelden beri koyduğu değişmeyen yasalar ve değişmeyen evrensel ahlaki davranış normlarına Sünnetullah.
- Peygamberlerin Allah’ın murakabesi altında yapıp ettiklerine ve kendi toplumlarına önerdikleri yol ve yöntem veya geleneğe Sünneturusulullah (Nebevi Sünnet).
- Hz.Peygamber ve islam toplumlarının Kur'an dan anlayıp pratiğe aktardıklarına Sünneturasulullah diyebiliriz.
Sonuç itibariyle Sünnet Hz. Peygamber ve onun sağlığındaki İslam toplumu ile sınırlı
değildir bilakis insanlığın tarihiyle birlikte başlayarak her çağda ihya edilerek yenilenmesi gereken davranış modelleridir
denebilir.
NACİ BEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder