3 Haziran 2015 Çarşamba

PEYGAMBERLERİN MİSYONU

Allah Teâlâ ilk insan olan Hz. Âdemi ve eşi Havva’yı yaratıp yeryüzüne gönderdikten sonra çoğalan Âdemoğullarına kendi varlığını bilmeleri ve yeryüzünde nasıl yaşayacaklarına dair bilgileri iletmek için Hz. Âdem’i peygamber olarak görevlendirmiştir.
Hz. Âdem’den başlayarak son peygamber Hz. Muhammed’e kadar binlerce peygamber hep Allah Teâlâ’nın insanlara mesajlarını iletmek için vazifeli olmuşlardır.
İnsanoğluna Allah tarafından verilen en önemli nimet olan “akıl” eğer iyi kullanılırsa, onu hakikatlere ulaştırıcı bir vasıta olurken; iyi kullanılmadığı takdirde felâketlere de sürükleyebilmektedir.
Aklımızla bir çok şeyi anlayıp davranış haline getirmiş olsak bile, eşyanın öbür yüzü dediğimiz manevî boyut olan gayb âlemi hakkında ne kadar uğraşırsak uğraşalım, içimizi ferahlatacak bilgilere ulaşmamız oldukça güçtür.
Örneğin Allah’ın varlığı, sıfatları, meleklerin varlığı, mahiyetleri, insanın yaratılışı, kâinatın yaratılışı, cennet, cehennem ve bizden önce yaşayanların başlarından geçen çeşitli olaylar bizler için hep meçhul olarak kalacaktı.
İnsanlar bu konularda hep farklı şeyler düşünecek hatta bu farklı düşünce ve inançlar kavgaya, savaşlara bile dönüşebilecekti.
Eğer Allah Teâlâ peygamberler aracılığıyla bizi bilgilendirmese idi, insan olarak dünyada var oluşumuzun sebebini dahi bilemiyor olacaktık.
“O ki, hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratmıştır.O, mutlak galiptir, çok bağışlayıcıdır.”  (Mülk ,67/2)

Allah Teala insanlar kendi yaratıcılarını hakkıyla bilsin, O’na hiçbir şeyi ortak koşmasın ve dünyada insana yakışır bir şekilde huzurla ve barışla yaşasınlar ve birbirleriyle ihtilaf etmesinler diye ilâhî mesajlar göndermiş; ilâhî mesajlarının çok iyi anlaşılması için de bu mesajları insanlara açıklayan ve bizzat hayatında tatbik ederek örnek olan peygamberler göndermiştir. Bu gerçek Kur'anı Kerîm’de şöyle ifade edilmiştir:
“İnsanlar bir ümmet idi. Sonra Allah müjdeleyici ve uyarıcı olarak peygamberleri gönderdi. İnsanlar arasında anlaşmazlığa düştükleri hususlarda, hüküm vermeleri için onlarla beraber hak yolu gösteren kitapları da gönderdi...” (Bakara / 213)
Âyetten de anlaşıldığı gibi peygamberlerin hepsi Allah’ın insanlara iletmek istediği aynı mesajı farklı çağlarda, farklı şartlarda insanlara ileten bir zincirin halkaları misali birbirini tamamlayan Allah elçileridir.

Peygamberlerin Gönderilmesinin Sebebi
Kutsal kitabımız Kur'anıkerîm’de Allah Teâlâ “Ey Peygamber! Biz seni hakikaten bir şahid, bir müjdeleyici ve bir uyarıcı olarak gönderdik.”  (Ahzab /45) demiştir.
Hz. Muhammed(sav) başta olmak üzere peygamberlerin hepsi gönderilmiş oldukları ümmet (topluluk) için o insanların yaptıkları iyi ve kötü davranışlar için birer görgü şahididirler.
Bütün peygamberler iyi, güzel ve yararlı işler yapan inanmış insanların mükâfat olarak cenneti kazanacakları müjdesini veren müjdeleyicidirler.

Nihayetinde bütün peygamberler her zaman kötü ve yanlış işler yaparak insanların zararına çalışanların da ceza olarak cehenneme atılacakları uyarısını yapan uyarıcılardır.
Allah Teâlâ Hz. Âdem peygamberden son peygamber Hz. Muhammed’e kadar göndermiş olduğu bütün peygamberleri şahid, müjdeleyici ve uyarıcı olarak göndererek, insanlara yanlışı görerek doğruya ulaşabilmeleri için yardımcı olmuştur.

Fırtınalı bir günde rüzgârlarla kabaran denizin dev dalgaları arasında yolunu kaybeden bir geminin yolunu bulabilmesi için kılavuz kaptana ihtiyaç duyması gibi veya çözmeye çalışıp da kafa karışıklığından, bilgi yetersizliğinden dolayı bir türlü çözemediği problemlerin çözümü için  bir öğrencinin bir öğretmene ihtiyaç duyması gibi ihtiyaç duymuştur insanlık gönderilen peygamberlere.
Allah’tan aldığı mesajlarla gelen bu seçkin insanlar, içinde yaşadıkları topluma her konuda rehberlik ederek onlara yardımcı olmuşlardır.
Hz. Nuh (as) kavmini tufandan korumaya çalışmış, Hz. Musa İsrailoğullarını Mısırda Firavun’un zulmünden kurtarmış, Hz. Muhammed de  kendisine inananları Mekke’li zalimlerden  kurtararak Medine’ye ulaştırmıştır.
Bütün peygamberler sabırla, özveri ile ve ücret istemeden kendilerine verilen bu ilâhî görevi ifa etmeye çalışmışlar ve bu mücadelede başlarına gelen her türlü zorluğa karşı direnç göstermişlerdir.

Peygamberlere Gelen Mesajlar Aynı Amaca Yöneliktir
Allah Teâlâ’nın yeryüzünde insanların doğru bir inanca sahip olmaları, güzel bir ahlâk üzerinde olmaları ve  tek Tanrıya ibadet etmelerini sağlamak maksadıyla gönderdiği sistemli mesajlara “din” diyoruz.
   Bu anlamda Allah’ın kulları için seçtiği din, tek Tanrı inancı olan İslâm’dır, müslümanlıktır. Kur'anıkerîm’deki; “Şüphe yok ki, Allah katında din, yalnız islâmdır”  (3/19) âyeti bu gerçeği vurgular. İslâmiyet hakikatte insanlık dinidir. İlk peygamberden son peygamber Hz. Muhammed’e kadar devam eden Allah’ın dini İslâm’dır.Tek Tanrı inancı (tevhid)dır.
İnsanların ilk öğrendiği din, Allah’ın birliği inancıydı. İnsanlara tek Tanrı inancını öğreten de kendi içlerinden peygamberlikle vazifelendirilen seçkin kişiler oldu. Bütün peygamberlerin bildirdiği dinin esası, Allah’ın birliği inancı, tevhid inancıydı. Son peygamber Hz. Muhammed (sav)de bu inancı bildirmiştir.
Bütün Peygamberler insanlara Allah’tan başka ilâhlara tapmamalarını, sadece Allah’a kulluk etmelerini ve sadece O’ndan yardım istemelerini söylemişlerdir (1/5).
Bütün Peygamberler insanların yeryüzünde yaşarken yaptıkları iyi veya kötü her davranışın hesabını bir gün vereceklerini duyurarak, onları ilâhi cezanın ve ilâhi mükâfatın olacağı âhiret gününe iman etmelerini söylemişlerdir.
Bütün Peygamberler insanların ahlâken bozularak birbirlerini kandırmamalarını, iffetsizlik yapmamalarını ve diğer insanlara zulüm etmemelerini söylemişlerdir.
Bütün Peygamberler insanların barış içinde yaşamalarını, birbirleri ile asla savaşmamalarını  ama savaş kaçınılmaz olursa, hak ve adaletten yana olanların yanında (Allah uğrunda) mücadele etmelerini söylemişlerdir.
Çünkü Allah’ın bütün peygamberler vasıtasıyla gönderdiği dinin adı  İslâm, İslâm’ın kelime manası ise “barış ve sulh”dür.
Yüce Rabbimiz Kur'anıkerîm’de bu anlamda; “Hepiniz islâma(barışa)girin” (2/208) buyurmuştur.    NACİBEKTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder