23 Haziran 2015 Salı

FAİZ VE RİBA

Fâiz, diğer ismiyle Ribâ  tüm kutsal kitaplarda olduğu gibi  Kuran-ı Kerim’de de haksız kazanç olarak sermayeyi elinde tutan tefecilerin darda kalan yoksul halk kitlelerini sömürmek için kullandıkları  bir enstrüman olarak kabul görmüştür.
Mekke döneminde hakim olan hayat tarzı ribânın (tıpkı günümüzde olduğu gibi) alışveriş (ticaret) olarak algılandığı, bu sebeple de meşru  görüldüğü bir sistemdi.
Müslümanlar Medine’de devlet oluşturduklarında borçlunun aldığı  paranın (dinar, gümüş) geri öderken artması olan riba her şekliyle yasaklandı. Devlet eliyle kurulan ekonomik sistemde, zekat, devlet vergisi olarak alınan sadakalar, karzı hasen (borcun bağışlanması), savaş ganimetlerinden beytul mala verilen  beşte birlik pay, gayrimüslim ülkelerden koruma parası olarak alınan cizye vb. enstrümanlar Medine İslam Devleti’nin iktisadi kaynaklarını oluşturdu. Alışveriş mübah fakat ribalı ilişkiler tamamen yasaklandı.

Günümüz Türkiye’sinde cari olan sistem Medine’de Müslümanların kendi elleriyle oluşturdukları sisteme değil de daha çok ribanın alış veriş gibi  görüldüğü  Mekke oligarşisinde cari olan sisteme benzemektedir.

Devlet bu sistemle iç içedir. Hatta bu sistem bankalarla devlet tarafından bizzat yürütülmektedir. Bir batak durumunda ise devlet vatandaştan aldığı vergilerle bankalardaki mevduat hesabını fonlamaktadır. İşçi, memur, dar gelirliden dolaylı veya dolaysız alınan vergilerle bankalar sübvanse edilmektedir.  Hatta üretici, sanayici ve ticaret erbabı da istemeden bu çarka hizmet etmektedir. Sömürü düzeninin olmazsa olmazı faizdir.
Devletin kendisi dara düştüğünde ise tahvil, hazine bonosu ve hisse senetleri satarak halktan sıcak para çekmekte vatandaş da devlete olan borcunu  kanuni faizle (?) geri ödemektedir.
Yani siz isteseniz de istemeseniz de bu sistemin dışına çıkmak gibi bir lüksünüz yoktur.

Öyle ise yapılması gereken nedir?
Yapılması gereken Uluslararası sistemle karşılıklı sermaye akışı sağlayarak küreselleşen ülkemizde Faizle çalışan tüm kurumları olabildiğince minimize etmek, kar zarar ortaklığına dayalı kurumları da olabildiğince maksimize etmektir. Unutmayalım ki 10 sene önce bu toprakların insanları % 70 lere varan bir faiz sarmalı ile boğuşurken şimdilerde  % 10 larda seyreden bir seviye ile karşı karşıyayız.

Her şeyini kendimizin ayarlayacağı bir Medine devletine hicret edemeyeceğimize göre. Yüzümüzü alışverişin helal ribânın ise haram edildiği anlayışa-inanca doğru çevirerek yola devam etmeliyiz. En yüksek kalkınma hızının ancak faizin sıfır olduğu noktada gerçekleşeceğini bilerek, meselenin ekonomik bir mesele gibi görülse de aslında tamamen siyasi ve ahlaki bir mesele olduğunu unutmayalım derim vesselam.
                                                                                                                                                                  NACİBEKTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder