22 Haziran 2015 Pazartesi

HANGİ KİTAB-I MUKADDES VEYA KİTÂB-I MUKADDES ALLAH SÖZÜ MÜDÜR?

KİTAP TANITIM

Ah­med De­e­dat'ın Is the Bib­le God's Word?, Cru­ci­fi­xi­on or Cru­ci-fic­ti­on? ve What is Hi­s Na­me? ad­la­rı­nı ta­şı­yan ki­tap­la­rı­nın bi­r a­ra­ya ge­ti­ri­len çe­vi­ri­si “Kitâb-ı Mu­kad­des Al­lah Sö­zü mü­dür?” adıy­la bir sü­re ön­ce ya­yın dün­ya­sın­da ye­ri­ni al­dı. Şu an emi­nim ki­tap­çı­la­rın bu tür ki­tap­la­rı ayır­dık­la­rı bö­lüm­ler­de bu ko­nu­ya özel il­gi, me­rak ve araş­tır­ma için­de olan­la­rı sa­bır­sız­ca bek­le­mek­te­dir.
İn­cil ve Tev­rat üze­ri­ne dün­ya­nın ön­de ge­len oto­ri­te­le­rin­den De­e­dat, uzun bir sü­re­yi kap­sa­yan bu in­ce­le­me­sin­de, araş­tır­ma­cı­la­ra bu alan­da hay­li zen­gin bir ve­ri-bil­gi ka­zan­dır­mak­ta­dır.
Bu ese­ri, oku­na­cak ki­tap­lar lis­te­si­ne da­hil et­me­niz­de ka­na­tim­ce bü­yük ya­rar­lar var.

Ki­ta­bı eli­me al­dı­ğım­da her­kes gi­bi ön­ce­lik­le is­mi­ni oku­dum ya­vaş­ca: Kitâb-ı Mu­kad­des Al­lah Sö­zü mü­dür? Ta­bii ki Al­lah sö­zü­dür! di­ye­rek ce­vap ver­dim ken­di so­ru­ma. Son­ra şu so­ru ta­kıl­dı di­li­me: Pe­ki han­gi Kitâb-ı Mu­kad­des? Son­ra bir so­ru da­ha be­lir­di zih­nim­de: Ne ka­da­rı Al­lah sö­zü? Son­ra bir so­ru da­ha: Ne ka­da­rı çok mu önem­li? Enin­de so­nun­da te­da­vül­den kalk­mış bir pa­ra hük­mün­de de­ğil mi? Pe­ki mil­yon­lar­ca in­san ne­den halâ bu ki­ta­bın (ki­tap­la­rın) oku­yu­cu­su­dur, da­ha da mü­hi­mi, mü’mi­ni olur aca­ba? şek­lin­de de­vam et­ti so­ru­lar.
Doğ­ru­su il­gi­mi çek­miş­ti bu ki­tap. Za­ten epey za­man­dır bu ko­nu­lar­da­ki ek­sik­li­ği­min de far­kın­da ol­mam bu ki­ta­bı oku­na­cak ki­tap­lar lis­te­me da­hil et­me­me yet­miş­ti. Kı­sa bir müd­det son­ra da fır­sa­tı­nı bul­dum. Her za­man ol­du­ğu gi­bi ki­ta­bın için­de­ki­ler bö­lü­mü­ne şöy­le bir göz at­tım; bu bö­lüm baş­lık­la­rı il­gi çe­ki­ci gel­di ba­na.
“Muh­te­lif Kitâb-ı Mu­kad­des nüs­ha­la­rı,
Dün­ya­nın en çok sa­tan ki­ta­bı,
Har­fi har­fi­ne inen va­hiy yok,
Kız­lar ba­ba­la­rı­nı baş­tan çı­ka­rı­yor,
Çar­mı­ha ger­me me­tod­la­rı…”

Ki­ta­bın ba­şın­da yer alan bir kav­ram da çok en­te­re­san gel­di ba­na (s. 12).  “Kül­tist.” Bu kav­ram için dip­not­ta şöy­le bir açık­la­ma ya­pıl­mış: “Bir top­lum­da­ki resmî ve yay­gın iba­det bi­çim­le­rin­den, ken­di ar­zu­la­rı­nı tat­min et­mek için ve­ya mo­da ol­sun di­ye fark­lı iba­det bi­çim­le­ri ge­liş­ti­ren grup ve­ya ce­ma­at­ler. Ye­ho­va Şa­hit­le­ri, Ye­din­ci Gü­nü Bek­le­yen­ler vs.” Hı­ris­ti­yan­lı­ğın bin­bir mez­hep ve akı­mı­na bu kö­tü is­mi ve­ren­ler ise mu­ta­as­sıp Hı­ris­ti­yan­lar imiş.
Biz müs­lü­man­lar Tev­rat, Ze­bur ve İn­cil­ler için “tah­rif edil­miş” (mu­har­ref) ki­tap­lar, bu ki­tap­la­ra ina­nan kim­se­le­re ise “ehl-i ki­tap” tâbirini kul­la­nı­yo­ruz.
İslâmiyet ise ehl-i ki­tab'ın yan­lış­la­rı­nı dü­zel­ten ve on­la­rı Al­lah'ın bir­li­ği inan­cı­na da­ya­lı, or­tak il­ke­ye ça­ğı­ran din­dir.

Üs­tad Ah­med De­e­dat ben­ce bu eser­de mev­cut olan üç araş­tır­ma­sıy­la Âl-i İmrân sûresi'nin 64. âyetinin; “Ey Ehl-i Ki­tab! Al­lah'tan baş­ka­sı­na tap­ma­ya­lım, O'na hiç­bir şe­yi eş koş­ma­ya­lım ve Al­lah'ı bı­ra­kıp ki­mi­miz ki­mi­mi­zi ilâhlaştırmasın…” şek­lin­de­ki ilâhî ikaz­la­rın İn­cil sa­hip­le­ri­ne yö­ne­lik mo­dern ve tecrübî bir tef­si­ri­ni yap­ma­ya gay­ret et­miş ve bu gay­re­tin­de de hay­li ba­şa­rı­lı ol­muş­tur.
He­pi­miz ina­nı­rız ki Kitâb-ı Mu­kad­des ha­ta­lar­la do­lu­dur. Say­fa 24'de ya­za­rı­mız bu ha­ta­la­rın 50.000 ci­va­rın­da ol­du­ğu­nu, Ye­ho­va Şa­hit­le­ri­nin ya­yın or­gan­la­rın­dan yap­tı­ğı alın­tı­lar­la bel­ge­ler.
Yi­ne he­pi­miz ina­nı­rız ki, bu ki­tap­lar bir­bi­ri­ni tut­ma­yan arit­me­tik çe­liş­ki­li iba­re­ler­le do­lu­dur. 52-61. say­fa­la­rın­da ya­zar bun­la­ra iliş­kin on­lar­ca ör­nek ve­rir.
Ve hat­ta çı­ka­rı­lıp tek­rar ek­len­miş cüm­le­ler­le do­lu­dur. Ör­ne­ğin İsa'nın gö­ğe yük­se­li­şi ön­ce­ki İn­cil nüs­ha­la­rın­da var­ken çı­ka­rıl­mış, da­ha son­ra ise tek­rar kon­muş­tur (s. 32-34).
Ki­ta­bın ele al­dı­ğı te­mel so­run­lar­dan bi­ri de İsa (a.s.)'ın çar­mı­ha ge­ril­me (ve­ya ge­ril­me­me) ola­yı­dır. De­e­dat, çar­mı­ha ge­ril­me ke­li­me­si­ni­nin İn­gi­li­zce kar­şı­lı­ğı olan “cru­ci­fi­xi­on”ın as­lın­da “çar­mı­ha ge­re­rek öl­dür­me” an­la­mı ta­şı­dı­ğı­nı söy­le­mek­te­dir. Hz. İsa'nın çar­mı­ha ge­ri­li­şi­nin ne­ti­ce­sin­de ise ölüm ol­ma­dı­ğı­nı id­dia et­mek­te ve bu­na gü­nü­müz­den de mi­sal­ler ge­tir­mek­te­dir.
“İsa'nın haç'ta­ki ölü­mü, tüm hris­ti­yan ilâhiyatının te­me­li­dir. Tan­rı hak­kın­da­ki, ya­ra­tı­lış hak­kın­da­ki, gü­nah ve ölüm hak­kın­da­ki tüm hıristiyanî ifa­de­le­rin oda­ğın­da çar­mı­ha ge­ril­miş İsa var­dır. Ta­rih hak­kın­da­ki, Ki­li­se hak­kın­da­ki, iman ve kut­sa­ma hak­kın­da­ki, ge­le­cek hak­kın­da­ki ve umut hak­kın­da­ki tüm hıristiyanî ifa­de­ler, çar­mı­ha ge­ril­miş İsa'dan çık­mak­ta­dır.
Kı­sa­ca­sı çar­mı­ha ge­ril­me yok­sa Hı­ris­ti­yan­lık da yok­tur!” (s. 91).
Siz ne der­si­niz ve­ya na­sıl ol­du­ğu­na ina­nı­yor­su­nuz? İsa Me­sih'in çar­mı­ha ge­ril­me­si bir al­dat­ma­ca mı, yok­sa tarihî bir ger­çek mi?
Hal­bu­ki Ni­sa sûresi âyet 157'de bu hu­sus biz müs­lü­man­la­ra şöy­le nak­le­di­lir. Şüp­he­siz Kur’ân en doğ­ru­yu söy­le­yen ki­tap­tır:
“Ve, ‘Biz, Al­lah el­çi­si Mer­yem oğ­lu İsa Me­sih'i öl­dür­dük’ der­ler. Hal­bu­ki onu ne öl­dür­dü­ler, ne de çar­mı­ha ger­di­ler; an­cak ken­di­le­ri­ne bir ben­zet­me ya­pıl­dı. Ve ger­çek­ten on­da ay­rı­lı­ğa dü­şen­ler bun­dan do­la­yı şüp­he için­de­dir­ler. Ona da­ir bir bil­gi­le­ri yok­tur. An­cak zan ar­ka­sın­da gi­der­ler. Hal­bu­ki onu ger­çek­ten öl­dür­me­di­ler.”
Pe­ki bu ilâhî ika­za rağ­men ne­den mil­yon­lar­ca haç'da İsa Me­sih'in çar­mı­ha ge­ril­miş be­de­ni boy gös­te­rir? Ki­li­se­le­rin du­var­la­rı­nı süs­ler, dra­ma­tik bir mev­zu ola­rak edebî eser­le­re ko­nu olur ve hep­sin­den önem­li­si, asır­lar­dır bu ko­nu­da Ya­hu­di­le­re lânetler ve söv­gü­ler yağ­dı­rı­lır.
De­e­dat'a gö­re bu gi­bi so­ru­la­rın ce­va­bı çok ba­sit­tir. Ce­vap Kur’ân'da­dır ve so­rum­lu­lar ha­ki­ka­ti kay­na­ğın­dan bil­me şan­sı­na sa­hip tek top­lu­luk olan müs­lü­man­lar­dır.
Öy­ley­se müs­lü­man­la­ra bu tarihî-dinî sap­ma­nın dü­zel­til­me­sin­de çok önem­li gö­rev­ler düş­mek­te­dir.
“Müs­lü­man­lar, dün­ya üze­rin­de­ki mil­yon­lar­ca câhil in­san için ger­çek­ten bir­şey­ler yap­mak, on­la­rı bu şirk­le­rin­den kur­tar­mak zo­run­da­dır­lar. Yok­sa on­lar, ken­di­le­riy­le bir­lik­te bi­zi de hem bu dün­ya­da hem de âhirette helâke gö­tü­re­cek­ler.” (s. 216).


Nâci BEK­TAŞ


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder