İnsanoğlunun, teknik olarak son derece gelişmiş bir dünya meydana getirmesine rağmen, bu
dünyaya erdemin egemen olmasını
sağlayacak ahlâkî olgunlukta insanlar yetiştirmede istenilen başarıyı sağlayamadığını
söylemek mümkündür.
Modern
dünyada insanların her geçen gün gönül ve zihin
huzuru, vicdan ile barışık olma, ruh zenginliği gibi hallerin eksikliğini daha fazla hissettiği açıktır. Teknik açıdan olağanüstü
imkânlara sahip olunsa bile, hâlen yeterince güçlü bir ahlâkî yapıya sahip olamadığımız üzüntü verici bir gerçektir.
Bu yalın gerçek her kesimden çok sorumluluk alanı içinde olmsı hasebiyle
biz eğitimcileri ilgilendiren kronik bir sorun konumundadır. Artık insanlara
yalnızca güzel
sözler söylemek, konferanslar vermek, öğütlerde, tavsiyelerde bulunmak, örnek
insan ve örnek durumlar anlatmak
yetmemektedir.
Bir çağın ahlâkî yapısına,
doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, yardımseverlik, hoşgörü, diğerkamlık, insane
sevgi ve saygı gibi değerler hâkimse,
o süreç istendik davranışları haiz insanlar yetiştir. Eğer
insanlar nezdinde saygıdeğer olmak yerine
zengin olmak, bilgili olmak yerine etkili olmak, ciddi olmak yerine şımarık
olmak daha sevimli hale gelmişse ahlaki bir çözülmeden çok düşünsel bir çöküş
var demektir.
Gayri ahlâkî kavramların yediden
yetmişe her kuşaktan insanın dilinde espri malzemesi olması artık çok doğal bir
ifade tarzı haline gelmişsse bir edep zaafiyetinden çok daha vahim olan bir
paradigma kayması var demektir.
Bireyleri etkileyen şey hayatın ta kendisidir. İstenildiği kadar, öğrencilere
tarihten parlak örnekler veya çok sağlam ilkeler sunalım; içinde yaşanılan çağın ahlâkî bir sorgulaması yapılmadığı sürece, onlar -en iyi ihtimalle- kısa bir
sure gerçeklerden kopuk, hayal
dünyasında yaşatabildiğimiz kişiler olabileceklerdir.
Çağa damgasını vuran bu bozuk
ahlaki paradigmaya rağmen hepimiz bu konuda neler yapabiliriz sorusuna kendi
çapında cevaplar üretmek zorundadır. Unutmayalım ki “kaybedersek, kayboluruz”.
Çok iş düşüyor, gerçekten
omuzlarımıza çok yük düşüyor. Her an, her saniye bu konuda birşeyler yapmamız gerekiyor ama
bizler maalesef yetişemiyoruz. Şerrin yayılma hızı emin olunuz ışık hızından
daha hızlı, kötülük odakları emin olunuz
iyilerden daha gayretli ve daha hırslı. İçinde bulunduğumuz gemi her an
su almakta ve her an batma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilecek durumda.
İşte bu ahval ve şerâit içinde
ilk vazifemiz dört elle manevi değerlerimize, inancımıza, bizi biz yapan örf ve
geleneklerimize ve asla modası değişmeyen evrensel ahlaki değerlerimize
sarılmaktan geçiyor. Her dersimizin bir kısmını mutlaka bu konulara ayırmak
zorundayız, her etkinliğimizi hazırlarken bu anlayış ve gözle seçici
davranmalıyız. Okul dışına yaptığımız her gezide acaba bu gezide hangi insani
ve irfani konuları öğrencilerime
verebilirim diye düşünmeliyiz. Okuduğumuz her kitapta okuttuğumuz her
kitapta inandığımız değerleri nasıl işlemeliyim, nasıl ifade etmeliyim ve nasıl
sevimsiz olmadan onları sevdirebilirim diye tefekkür etmeliyiz.
Bizler biliyoruz ki hedefi olmayan
bir gemi hiç bir rüzgarı değerlendiremez.
Gemiler görev yaptığınız okullar, kaptanlar ise sizlersiniz, hedefe doğru
mesafe kat etmek için gereken rüzgarlar inancınızda ve vicdanınızda
fazlasıyle mevcut. Gün kazanma günüdür.. Çünkü kaybedersek hep birlikte kaybolacağız.
Gayret sizden başarı Allah’tan….
EĞİTİMDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BAZI KONULAR
1.
Geçmişten devr alınan kültürel mirasımızın
değerini bilmek ve onu geliştirmek fakat kör bir teslimiyetle onların her
yaptığını doğru ve güzel görüp aşırı muhafazakar olmamak
2.
Geçmişi öğrencilerin kafasına sadece bir
bilgi olarak yığmayı onlara milli değer kazandırmak olarak görmeden, düşünmeye
anlamaya, karşılaştırma yapmaya, değerlendirmeye, geleceğe dair keşifler
çıkarmaya çalışmak. Yani önemli olan Fatih’in İstanbul’u nasıl feth ettiğinden
çok niçin fethettiğidir.
3.
Ahlâk eğitimi denilince, çok kimsenin aklına
İslâm tarihindeki olayları ele almak, eğitici-öğretici dinî hikâyeler anlatmak
gelir. Ancak peygamberlerin veya örnek şahsiyetlerin hayatlarının aktarılması
çocukları etkiler, fakat öğrencilere, her türlü etkinin ve değişimin dışında
kalan ideal insanlardan söz etmek onları gerçek insan imajı kazanmaktan
alıkoyabilir. Öğrenciler kendilerine empoze edilen ideal örneklerle, çevredeki
insanların yaşadığı hayat arasındaki farkı gördükçe örneklere karşı şüpheli bir
tavır almaya başlarlar. Öğrenciler hikâyedeki espriyi, örnek şahsiyetin
hayatında değil, kendi hayatlarında görebilmelidirler. Bu nedenle, bu türden
örnek olayların çocuğun günlük yaşantısına taşınabilecek ve ahlâkî öğreti ve
davranışlar oluşturabilecek şekilde
işlenmesi gerekir.
4.
Dinin doğru anlaşılması, büyük ölçüde doğru
tarih telakkisine bağlıdır. Çünkü insane her şeyden once tarihsel bir varlıktır.Geçmişi kutsallaştırmakla
geçmişi yok saymak arasında pek fazla fark yoktur. İkiside geçmişin doğru
anlaşılmasını engeller. Dolayısıyle dinin doğru anlaşılmasıda zorlaşır.
5.
Bütün insanlığa hitabeden bir din olarak İslâmiyet ne sadece bir ideoloji ne
sadece ekonomik ve politik bir yapı, ne de sadece felsefî bir dünya görüşüdür.
O, evreni ve canlıları kucaklayan, bütün insanları insan olmak bakımından
hoşgörüyle karşılayan, onları dili, rengi, kültürü, sosyal statüsü, ekonomik
durumu, cinsiyeti, nesebi yada geçmişiyle yargılamayan, yeryüzünde adaleti
amaçlayan engin bir inanç sistemi ve hayat düzenidir. Bu nedenle İslam dininin
büyüklüğü ve kucaklayıcılığı içerisinde yaşamın her alanı ile ilgili olarak
bizlere temel ilkeler sunan, hayatî konularda çözüm yolları öneren evrensel bir
değerler sistemi olarak görmek.
NACİBEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder