21 Haziran 2015 Pazar

KAYBEDERSEK, KAYBOLURUZ

İnsanoğlunun, teknik olarak son derece gelişmiş  bir dünya meydana getirmesine rağmen, bu dünyaya erdemin egemen olmasını sağlayacak ahlâkî olgunlukta insanlar yetiştirmede istenilen başarıyı sağlayamadığını söylemek mümkündür.
Modern dünyada insanların her geçen gün gönül ve zihin huzuru, vicdan ile barışık olma, ruh zenginliği gibi hallerin eksikliğini daha fazla hissettiği açıktır. Teknik açıdan olağanüstü imkânlara sahip olunsa bile, hâlen yeterince güçlü bir ahlâkî yapıya sahip olamadığımız üzüntü verici bir gerçektir.

Bu yalın gerçek her kesimden çok sorumluluk alanı içinde olmsı hasebiyle biz eğitimcileri ilgilendiren kronik bir sorun konumundadır. Artık insanlara yalnızca güzel sözler söylemek, konferanslar vermek, öğütlerde, tavsiyelerde bulunmak, örnek insan ve örnek durumlar anlatmak yetmemektedir.
Bir çağın ahlâkî yapısına, doğruluk, dürüstlük, çalışkanlık, yardımseverlik, hoşgörü, diğerkamlık, insane sevgi ve saygı gibi değerler hâkimse, o süreç istendik davranışları haiz insanlar yetiştir. Eğer insanlar nezdinde saygıdeğer olmak yerine  zengin olmak, bilgili olmak yerine etkili olmak, ciddi olmak yerine şımarık olmak daha sevimli hale gelmişse ahlaki bir çözülmeden çok düşünsel bir çöküş var demektir.
Gayri ahlâkî kavramların yediden yetmişe her kuşaktan insanın dilinde espri malzemesi olması artık çok doğal bir ifade tarzı haline gelmişsse bir edep zaafiyetinden çok daha vahim olan bir paradigma kayması var demektir.
Bireyleri etkileyen şey hayatın ta kendisidir. İstenildiği kadar, öğrencilere tarihten parlak örnekler veya çok sağlam ilkeler sunalım; içinde yaşanılan çağın ahlâkî bir sorgulaması yapılmadığı sürece, onlar -en iyi ihtimalle- kısa bir sure gerçeklerden kopuk, hayal dünyasında yaşatabildiğimiz kişiler olabileceklerdir.
Çağa damgasını vuran bu bozuk ahlaki paradigmaya rağmen hepimiz bu konuda neler yapabiliriz sorusuna kendi çapında cevaplar üretmek zorundadır. Unutmayalım ki “kaybedersek, kayboluruz”.
Çok iş düşüyor, gerçekten omuzlarımıza çok yük düşüyor. Her an, her saniye  bu konuda birşeyler yapmamız gerekiyor ama bizler maalesef yetişemiyoruz. Şerrin yayılma hızı emin olunuz ışık hızından daha hızlı, kötülük odakları emin olunuz  iyilerden daha gayretli ve daha hırslı. İçinde bulunduğumuz gemi her an su almakta ve her an batma tehlikesi ile karşı karşıya kalabilecek durumda.
İşte bu ahval ve şerâit içinde ilk vazifemiz dört elle manevi değerlerimize, inancımıza, bizi biz yapan örf ve geleneklerimize ve asla modası değişmeyen evrensel ahlaki değerlerimize sarılmaktan geçiyor. Her dersimizin bir kısmını mutlaka bu konulara ayırmak zorundayız, her etkinliğimizi hazırlarken bu anlayış ve gözle seçici davranmalıyız. Okul dışına yaptığımız her gezide acaba bu gezide hangi insani ve irfani konuları öğrencilerime  verebilirim diye düşünmeliyiz. Okuduğumuz her kitapta okuttuğumuz her kitapta inandığımız değerleri nasıl işlemeliyim, nasıl ifade etmeliyim ve nasıl sevimsiz olmadan onları sevdirebilirim diye tefekkür etmeliyiz.
Bizler biliyoruz ki hedefi olmayan bir gemi hiç bir rüzgarı değerlendiremez.   Gemiler görev yaptığınız okullar, kaptanlar ise sizlersiniz, hedefe doğru mesafe kat etmek  için  gereken rüzgarlar inancınızda ve vicdanınızda fazlasıyle mevcut.  Gün kazanma günüdür..  Çünkü kaybedersek hep birlikte kaybolacağız. Gayret sizden başarı Allah’tan….

EĞİTİMDE  DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN  BAZI KONULAR

1.    Geçmişten devr alınan kültürel mirasımızın değerini bilmek ve onu geliştirmek fakat kör bir teslimiyetle onların her yaptığını doğru ve güzel görüp aşırı muhafazakar olmamak

2.    Geçmişi öğrencilerin kafasına sadece bir bilgi olarak yığmayı onlara milli değer kazandırmak olarak görmeden, düşünmeye anlamaya, karşılaştırma yapmaya, değerlendirmeye, geleceğe dair keşifler çıkarmaya çalışmak. Yani önemli olan Fatih’in İstanbul’u nasıl feth ettiğinden çok  niçin fethettiğidir.

3.    Ahlâk eğitimi denilince, çok kimsenin aklına İslâm tarihindeki olayları ele almak, eğitici-öğretici dinî hikâyeler anlatmak gelir. Ancak peygamberlerin veya örnek şahsiyetlerin hayatlarının aktarılması çocukları etkiler, fakat öğrencilere, her türlü etkinin ve değişimin dışında kalan ideal insanlardan söz etmek onları gerçek insan imajı kazanmaktan alıkoyabilir. Öğrenciler kendilerine empoze edilen ideal örneklerle, çevredeki insanların yaşadığı hayat arasındaki farkı gördükçe örneklere karşı şüpheli bir tavır almaya başlarlar. Öğrenciler hikâyedeki espriyi, örnek şahsiyetin hayatında değil, kendi hayatlarında görebilmelidirler. Bu nedenle, bu türden örnek olayların çocuğun günlük yaşantısına taşınabilecek ve ahlâkî öğreti ve davranışlar oluşturabilecek şekilde  işlenmesi gerekir.

4.    Dinin doğru anlaşılması, büyük ölçüde doğru tarih telakkisine bağlıdır. Çünkü insane her şeyden  once tarihsel bir varlıktır.Geçmişi kutsallaştırmakla geçmişi yok saymak arasında pek fazla fark yoktur. İkiside geçmişin doğru anlaşılmasını engeller. Dolayısıyle dinin doğru anlaşılmasıda zorlaşır.

5.    Bütün insanlığa hitabeden bir  din olarak İslâmiyet  ne sadece bir ideoloji ne sadece ekonomik ve politik bir yapı, ne de sadece felsefî bir dünya görüşüdür. O, evreni ve canlıları kucaklayan, bütün insanları insan olmak bakımından hoşgörüyle karşılayan, onları dili, rengi, kültürü, sosyal statüsü, ekonomik durumu, cinsiyeti, nesebi yada geçmişiyle yargılamayan, yeryüzünde adaleti amaçlayan engin bir inanç sistemi ve hayat düzenidir. Bu nedenle İslam dininin büyüklüğü ve kucaklayıcılığı içerisinde yaşamın her alanı ile ilgili olarak bizlere temel ilkeler sunan, hayatî konularda çözüm yolları öneren evrensel bir değerler sistemi olarak görmek.   
                                                                                                                                                                                                                            NACİBEKTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder