Sorumluluk, Bireyin uyum sağlaması, üzerine düşen görevleri
yerine getirmesi ve kendine ait bir olayın başkaları üzerindeki etkilerinin
sonuçlarını üstlenmesi, başkalarının haklarına saygı göstermesi ve kendi
davranışının sonuçlarına sahip çıkabilmesi olarak tanımlanmaktadır.
Çocuklara sorumluluk kazandırmak bir süreç ve emek gerektirir. Koruyucu anne-babalar bebeklikten itibaren "O yiyemez, çocuktur." , "O giyemez çocuktur" deyip çocuğun her işini kendileri yaparlar, ilköğretim çağına gelindiğinde okul çantasını hazırlama işi bile annenin görevidir. Bazılarının bunu abartarak ev ödevlerini bile yaptığı görülür. Her ihtiyacı anne-baba tarafından karşılanan, devamlı neyi, nerede ve nasıl yapacağı kendisine hatırlatılan, yanlış yaptığında azarlanan ve kınanan çocuklar, gölge bir kişiliğe sahiptir. Anne babaya sormadan bir iş yapmayı tercih etmezler. Böyle çocuklarda okul korkusu çok yaygındır, okula uyum sağlamakta zorluk çekebilirler. Duygularını, tepkilerini rahatça ifade etmesine ve gerektiğinde ‘hayır’ demesine izin verilmeyen çocuklarda bağımsız bir kişilik gelişmediği için sorumluluk duygusu da zor kazanılır.
Çocuğun sosyal gelişimini şu şekilde özetleyebiliriz:
6,7,8 ve 9. yaşlarında çocuklar belli miktarda sosyal bağımsızlığa ihtiyaç duyarlar. Neden-sonuç ilişkilerini görürler. Birbirleri ile rekabet ederler. Doğru ve yanlışı ayırt ederler.
10, 11 ve 12. yaşlarda çocuklar sosyal bağımsızlık ve arkadaş ortamı isterler. Davranışlarının karşısındaki kişide ne tür duygular uyandırabileceğini tahmin edebilirler. Bu dönemde aileden bağımsızlaşma süreci başlar. Rekabete daha uygun yanıtlar verebilir, yenilgiyi kabullenebilir. Başkalarını suçlamadan kurallara uygun oynarlar.
13, 14, 15 ve 16. yaşlarda çocuklar bireysel değerlerini araştırırlar. Uzun vadeli yaşam planlarının farkına varırlar. Cinsiyetlerin toplumsal tanımlarının farkına varırlar. Bir işle günlerce uğraşabilirler. Soyut düşünebilirler. Evde daha çok yardım gereken işler olduğunda kendi isteğiyle yardım önerisinde bulunabilir, eve dönüş saatlerine uyabilir, planındaki değişiklikleri haber verebilir, uzun vadeli mesleki ilgilerine göre kendi başına okul projelerini yürütebilir, başkalarının haklarına saygı gösterebilir.
Çocuklara sorumluluk kazandırmak bir süreç ve emek gerektirir. Koruyucu anne-babalar bebeklikten itibaren "O yiyemez, çocuktur." , "O giyemez çocuktur" deyip çocuğun her işini kendileri yaparlar, ilköğretim çağına gelindiğinde okul çantasını hazırlama işi bile annenin görevidir. Bazılarının bunu abartarak ev ödevlerini bile yaptığı görülür. Her ihtiyacı anne-baba tarafından karşılanan, devamlı neyi, nerede ve nasıl yapacağı kendisine hatırlatılan, yanlış yaptığında azarlanan ve kınanan çocuklar, gölge bir kişiliğe sahiptir. Anne babaya sormadan bir iş yapmayı tercih etmezler. Böyle çocuklarda okul korkusu çok yaygındır, okula uyum sağlamakta zorluk çekebilirler. Duygularını, tepkilerini rahatça ifade etmesine ve gerektiğinde ‘hayır’ demesine izin verilmeyen çocuklarda bağımsız bir kişilik gelişmediği için sorumluluk duygusu da zor kazanılır.
Çocuğun sosyal gelişimini şu şekilde özetleyebiliriz:
6,7,8 ve 9. yaşlarında çocuklar belli miktarda sosyal bağımsızlığa ihtiyaç duyarlar. Neden-sonuç ilişkilerini görürler. Birbirleri ile rekabet ederler. Doğru ve yanlışı ayırt ederler.
10, 11 ve 12. yaşlarda çocuklar sosyal bağımsızlık ve arkadaş ortamı isterler. Davranışlarının karşısındaki kişide ne tür duygular uyandırabileceğini tahmin edebilirler. Bu dönemde aileden bağımsızlaşma süreci başlar. Rekabete daha uygun yanıtlar verebilir, yenilgiyi kabullenebilir. Başkalarını suçlamadan kurallara uygun oynarlar.
13, 14, 15 ve 16. yaşlarda çocuklar bireysel değerlerini araştırırlar. Uzun vadeli yaşam planlarının farkına varırlar. Cinsiyetlerin toplumsal tanımlarının farkına varırlar. Bir işle günlerce uğraşabilirler. Soyut düşünebilirler. Evde daha çok yardım gereken işler olduğunda kendi isteğiyle yardım önerisinde bulunabilir, eve dönüş saatlerine uyabilir, planındaki değişiklikleri haber verebilir, uzun vadeli mesleki ilgilerine göre kendi başına okul projelerini yürütebilir, başkalarının haklarına saygı gösterebilir.
Bu bilgiler çerçevesinde sorumluluk sahibi bir insanı
şu şekilde ifade etmemiz mümkündür;
·
Kendi kararlarını verebilen,
·
Karar alırken ellerindeki kaynakları
kullanabilen,
·
Değer yargılarını gözeten,
·
Bağımsız davranabilen,
·
Kendine güvenli,
·
Başkalarının haklarını çiğnemeden
kendi ihtiyaçlarının karşılayabilen.
Yaptığı işi sonuna kadar götüren ve yapmakta olduğu
bir davranışın olumlu veya olumsuz olası sonuçlarına katlanmayı göze alan
kişiye sorumluluk sahibi ergen bir insan olarak bakabiliriz.
İslami anlayışa göre de insan sorumlu bir varlıktır. Çünkü kendine iyi ile kötü, doğru ile yanlış açık biçimde gösterilmiş, ikisinden birisini seçme hakkı tanınmış, seçimini yapabilmesi, gereğini yerine getirebilmesi için gereken akıl, irade ve yapabilme gücü gibi niteliklerle donatılmıştır. Kişi özgür iradesi ile dilediği seçimi yapabilir, istediği işi işleyebilir. Fakat bu özgürlüğü onu seçiminden, yaptıklarından sorumlu kılar, seçim ve davranışlarının sonuçlarına katlanma zorunda bırakır. Seçim ve davranışlarının niteliği, iyi ya da kötü oluşu, bunların sonuçlarının da niteliğini, başka bir deyişle göreceği karşılığın ödül ya da ceza oluşunu belirler.
İnsanı
bireysel bir varlık olarak tanımlamanın yanında toplum içinde yaşamasından
ötürü toplumsal bir varlık olara görmek daha gerçekçidir. Bu özelliğinden
dolayı insanın hukuki, cezai, ekonomik ve her şeyden çok sosyal sorumluluk
alanlarında varlığını göstermesi gerekir.
Son derece geniş bir kavram olan sosyal sorumluluk; toplumda yer
alan tüm örgütlerin “ortak yaşam idealleri” için kolektif bir biçimde
çalışması, bu amaca hizmet eden projeler geliştirmesidir. Dünyanın daha
yaşanabilir bir yer olması için” geliştirilen sosyal sorumluluk projeleri,
mevcut sorunları çözmeye odaklanmanın yanı sıra gelecekte oluşabilecek
sorunları da oluşmadan engelleme amacını taşır.
Gelecek
nesillere bırakabileceğimiz yaşanabilir bir dünya için, hükümetler, yerel
yönetimler ve sivil halk el ele vermeyi, ortak çözümler üretmeyi son yıllarda
öğrenmeye başladı. Bu işteki en önemli adım, ise sosyal sorumluluk alanlarında
faaliyet gösteren sivil toplum
örgütlerinin kurulması oldu.
Sosyal sorumluluğun temel amaçları; sağlık hizmetlerinin
geliştirilmesi, eğitimin herkes tarafından ulaşılabilir olması ve daha da
kaliteli hale gelmesi, çevrenin korunması ve çevre bilincinin oluşturulmasıdır.
Bireylerin bir araya gelerek “uyumlu bir biçimde çözüm üretmesi”,
sosyal sorumluluk projelerinin de başarıya ulaşması manasına gelir. Sosyal
adaletin sağlanması için geliştirilen tüm projeler de sosyal sorumluluğun bir
parçasıdır. İnsanların sadece kendi çıkarlarını değil, toplumun ve insanlığın
çıkarlarını da düşünmesi sosyal sorumluluk bilincinin oluştuğunu gösterecektir.
NACİBEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder