11 Haziran 2015 Perşembe

KAZANCI ARITICI ÖZELLİĞİYLE MAL ÜZERİNDE ALLAH’IN HAKKI OLARAK, “ZEKAT” VE ZEKATIN KURUMSALLAŞMASI

Etimolojik  Açıdan Zekat
Etimolojik olarak [z – k- y] kökünden türeyen zekat kelimesi, sözlükte; ‘artmak, çoğalmak, bereket, temiz olmak, iyi, düzgün, uygun ve verimli olmak’ gibi anlamlara gelmektedir. Bunları iki temel anlama irca edecek olursak, birincisi ‘artmak, çogalmak’, ikincisi ise, ‘temiz olmak, arınmak’ olur.

Kazanci Arıtıcı Bir İbadet Olarak Zekat
Benliğini arındıran/zekât veren, kurtuluşa gerçekten ermiştir. Rabbinin adını anmış, namaz kılmıştır/dua etmiştir o. A’la 87/14,15 Ki, o arınmak için malını verir. (92/18) LEYL
el-İsfehani ‘zekat’ın ıstılahi anlamının, insanın, malından, Allah’ın hakkını fakirlere aktarması seklinde olduğunu belirtir. Öyleyse, ona göre  fakire mali aktarımda bulunması anlamına gelen ‘zekat’a bu adın verilmesi, Allah’tan bereketin, malın çogalmasının, artmasının istenmesi veya zekatın verilmesi sonucu nefsin iyilik, hayır yönünün artırılması ve bunun nefsi arındırmayı, temizlemeyi beraberinde getirmesi nedeniyledir.

Mal Üzerinde Allah’ın Bir Hakkı Olarak Zekat:
Ve onların isteyene (sâile) ve mahrûma (vermek için). (70/25) Mallarında, belli bir hak vardır, (70/24) O halde sen, akrabaya, yoksula (miskine), yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (30/38)              
Allah, zenginlerin malları içerisinde fakirlere hak ayırmıştır. Bu hakkı verirken ne zenginin övünmesi, ne de fakîrin ezilmesi gerekir. Çünkü zengin, hak sahibine hakkını vermekte, fakır de ondan hakkini almaktadır. Gerçekte mal, falan veya falanın değil, Allah'ındır. Mülkün sahibi Allah'tır. Allah bazı insanları, kendi malı üzerine vekil bırakmıştır. Malın görünür sahibi, gerçek sahibinin buyruğunu hatırdan çıkarmazsa, Allah'ın kullarına yardım emrini yüksünerek değil, seve seve yerine getirir, vazifesini yapmaktan ötürü de huzur duyar. Allah, Kur'ân-ı Kerîm'in birçok yerinde fakirlere yardımı, onların bir hakkı olarak göstermektedir:

Kur’an’da ‘Zekâ’ Kelimesi
Kur’an-ı Kerim’de ‘zekâ’ kelimesi ve çesitli türevleri, 23’ü Mekki, 36’sı Medeni surelerde olmak üzere 58 ayette 59 defa geçmektedir. ‘Zekat’ formu ise 32 yerde geçmektedir. bunlardan ikisi temizlenme, arınma; 30’u ise, sosyal yardımlaşma ve vergi anlamında kullanılmıstır.

Geçmis  Ümmetlerde Zekat
İniş sırasına göre 8'-nci sırada yer alan A'lâ Sûresi'nin “Doğrusu mutluluğa ermiştir zekât veren; Rabbinin adını anıp namaz kılan." (A'lâ: 8/14-15) âyetleri ve bunun hemen ardından inen Leyi Sûresi'nin “En çok korunan da o(cehennem ateşi)ndan uzak tutulur. O ki malını (hayra) vererek arınır, yücelir." (Leyi: 9/17-18) âyetleri, zekât vermeyi, insanı yüceltip ebedî mutluluğa erdirecek güzel bir görev olarak tanıtmakta; Mekke döneminin ortalarında inmiş olanOnların mallarında dilencinin ve yoksulun hakkı vardır"(Zâriyât: 67/19), Onların mallarında dilencinin ve yoksulun belli bir hakkı vardır." (Me'âric: 79/24-25) âyetleri de inanmış zenginlerin mallarında, yoksullara belli bir hakkın ayrılmış bulunduğunu vurgulamaktadır.
Bu âyetler, zekâtın, Mekke döneminin ilk yıllarından beri farz kılın­dığını, hattâ bunun İslâm'dan önce de uygulanan bir din yasası olduğunu kanıtlar.
Enbiyâ (peygamberler) Sûresi'nde peygamberlerin atası Hz. İbrâhîm, oğlu İshâk, torunuYa'kûb anıldıktan sonra gelen: "  Onları, emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık ve onlara hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı ve zekât vermeyi vahyettik. Onlar bize kulluk eden(insan)lardı." (Enbiyâ: 73/73) âyeti, bu peygamberlere namaz kılmanın, zekât vermenin emredildiğini belirtmektedir.

Cahiliye Döneminde Zekat
Allah'ın yarattığı ekinlerden ve hayvanlardan O'na bir pay ayırdılar ve akıllarınca, "Şu, Allah için, şu da bizim ortaklarımız (putlarımız) için" dediler. Ortakları için olan Allah'ınkine eklenmiyor. Allah için olan ise ortaklarınkine ekleniyor.. Ne kötü hükmediyorlar! 6.136
Allah'a ayrılan bu pay zekat uygulamasıdır.Bu uygulama kınanmıyor Müşriklerin bu uygulaması şirk koşmaları sebebi ve payların yer değiştirilmesi ile boşa çıkıyor yani Rabbimiz tarafından kınanıyor.

Zekatı Kimlere Vereceğiz?

Ve mallarında,  (sâil) isteyen-dileyene ve mahrûm olana (muhtaç olana) bir hak  (zekat) vardı. (51/19) ZARİYAT
O halde sen, akrabaya, yoksula (miskine), yolda kalmışa hakkını ver. Allah'ın rızasını isteyenler için bu, en iyisidir. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (30/38) RUM         
Sadakalar ancak şunlar içindir: Fakirler, yoksullar, o işte çalışan görevliler, müellefe-i kulûb (kalbleri İslâm'a ısındırılacaklar), köleler, borçlular, Allah yolundakiler, yolda kalmışlar. Allah tarafından böyle farz kılındı. Allah her şeyi bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. Tevbe 9/60

Zekat Miktarı Nedir?
…………………….Sana, neyi infak edeceklerini soruyorlar. De ki: el afv (İhtiyaçtan fazlasını, gönülden bağışlananı.) Allah sizin için ayetleri işte böyle  iyice açıklar; umulur ki düşünürsünüz. Bakara 2/219
 “O müttakiler ki bollukta da, darlıkta da Allah yolunda infak ederler. Kızdıklarında öfkelerini yutar, insanların kusurlarını affederler. Allah da böyle iyi davrananları sever.” Ali İmran 3/134.
Geniş imkân sahibi olan, geniş imkânlarından infâk etsin (nafaka versin). Ve kim, üzerindeki rızkı az ise, o taktirde Allah'ın ona verdiğinden infâk etsin. Allah kimseyi, ona verdiğinden fazlası ile mükellef (sorumlu) tutmaz. Allah, zorluktan sonra kolaylık verecektir. Talak 65/7
Nisab. Sözlükte “sınır, işaret, asıl ve kök” anlamlarına gelen nisab kelimesinin terim anlamı; zekâtın vücûbuna alâmet ve ölçü olmak üzere tesbit edilen belirli bir miktardır.
Zengin olmanın asgari sının veya asgari zenginlik ölçüsü diyebileceği­miz nisab, zekâta tâbi her mal için, Hz. Peygamber tarafından gösterilmiştir. Bu asgari sınırlar bir açıdan o dönem İslâm toplumunun ortalama hayat standardını ve zenginlik ölçüsünü göstermekle birlikte ileri dönemlerde de şer'î belirleme (mukadderât-ı şer'iyye) sayılarak zekât nisabı adıyla aynen korunmuştur. Bu itibarla fakihler, toprak ürünleri hariç, zekâta tâbi bütün mallarda nisabın şart olduğunda görüş birliğine varmışlardır. Hadislerde nisab miktarları şu şekilde gösterilmiştir:
Gümüşte nisab miktarı 200 dirhem (=595 gram), altında 20 miskal (=85 gram), hayvanlarda 5 deve, 30 sığır, 40 koyun, buğdayda 653 kg dır. Nisab miktarlarının belirlenmesinde kullanılan bu malların, o dönemin en yaygın zenginlik aracı olduğu açıktır. Nisabın bu mallar üzerinden belir­lenmesi usulü, sosyal ve ekonomik şartların fazla değişmediği ileriki dönemlerde de aynen korunmuş ve bu nisab miktarları “belirlenmiş şer'î ölçü­ler” olarak nitelendirilmiştir. Kaynaklar yukarıda ayrı ayrı sayılan ve bugün için aralarında önemli bir değer farkı ortaya çıkmış bulunan nisab miktarla­rının Hz. Peygamber döneminde birbirine denk olduklarını belirtir. O dö­nemde değişik mallar için belirlenen bu nisab miktarının bir ailenin yıllık ortalama harcamaları tutarı, âdeta asgari geçim standardı olduğu düşünüle­cek olursa, günümüzde nisab miktarının karı, koca ve çocuklardan oluşan en küçük bir ailenin yıllık asgari harcamaları tutarı olarak belirlenmesi ve böyle bir ölçünün esas alınması isabetli olur. Aylık ücretlendirmenin geçerli olduğu kesimler için yıllık ortalama yerine aylık ortalama geçim standardı­nın esas alınması ve buna göre bir çözüm getirilmesi yerinde olur.


ZEKAT FORMU TÜM PEYGAMBERLERDE OLDUĞU GİBİ MEKKEDEDE MEDİNEDE DE  ASLA DEĞİŞMEDİ  VE HEP ALLAHIN KAZANILAN MALÜZERİNDEKİ  HAKKI OLARAK KALDI HAYIR, İNFAK, HAKK, SADAKA GB. YARDIMCI KAVRAMLARLA İÇİİÇELİK TAŞIYAN MALI ARITAN, TEMİZLEYEN VE ÇOĞALTAN ANLAMINDA  MUHTAÇ OLANA VERİLECEK HER TÜRLÜ YARDIMI KAPSAYAN ZEKAT  MEDİNEDE DEVLET ELİYLE ALINMAYA BAŞLANAN MAL-PARA GÜNÜN TABİRİYLE DEVLET VERGİSİNİDE İÇİNE ALAN  BİR  FORMA DÖNÜŞEREK  KURUMSALLAŞMIŞTIR.                                                                                            NACİ BEKTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder