6 Haziran 2015 Cumartesi

DEĞERLER İNSANLARI, İNSANLAR DEĞERLERİ YAŞATIR.

İnsan, yüce yaratıcının özenle yarattığı ve dolayısıyla üstün meziyetlerle donattığı yaklaşık sekiz milyon canlı türü içindeki en nadide varlık türüdür yeryüzünün.
Bir elmasın değerli taşlar arasında ayrıcalığı ne ise insanın da diğer varlık türleri arasındaki ayrıcalıklı mevkisi de, öyle bir mevkidir gerçekte.
Üstün bir varlık türü olarak yaratılan insanoğlunun manevi açıdan da en üstün mevkiye ulaşabilmesi için yüce yaratıcı kendisine vahyederek ikramda bulunmuştur.
İnsana bahşedilen en büyük ikram ise onu değerli kılan tüm insani meziyetlerdir. İman gibi, akıl gibi, onur gibi, yani onu gerçek insan yapan özellikler her türlü ahlaki değerlerdir.
Değerler ile insanlar arasındaki ilişki hayati bir ilişkidir çünkü değerler insanları,  insanlar ise değerleri yaşatır.
Değerler kalıcılığını hakikatin keskin gücünden ve binlerce yıldır süren test edilmiş insanlık tecrübesinden alırlar.
Değerler, her daim insanlığın ufkunda parlayan güneş gibi insanlığın mazisinde de istikbalinde de parlayan yıldızlar gibidirler.
Onlar uçsuz bucaksız denizlerde yolumuzu aydınlatan deniz fenerleri, yolunu şaşırdığında  insanlığa doğru yolu gösteren işaret taşlarıdır. 
İnsanın yaşattığı özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk ve dayanışma gibi değerler ise ona özgü olup bütün insanlar için ortak sayılabilecek üstün değerlerdir.
İnsan her şeye bu değerlerin penceresinden bakar. İnsanın tavır ve davranışlarında kendini gösteren bu güzel ve doğru nitelikler herkes tarafından kabul görür. Medenileşmiş demokratik tüm toplumlarda bu tür üstün değerler onaylanır ve erdem olarak kabul edilir.
Böylesi toplumlar, hoşgörüyü sadece farklılıkları hoş görmek değil, kabullenmek olarak, saygıyı, her insanın en az kendisi kadar onurlu olduğu için hürmete layık olduğunu içselleştirmesi olarak, adaleti bir taşın bile ait olduğu yerden haklı bir gerekçeye dayanmadan oynatılmaması olarak, sevgiyi iyi olsun kötü olsun her kese gönlünü açmak değil, layık olana karşı duyulan yüce gönüllülük olarak, yardımlaşmayı güçlünün  fakire karşı bir lütfu değil, onun vasıtasıyla hakka yakınlaşmaya bir vesile olarak, dostluğu ise bir menfaat dayanışması değil, en yüce değerlere karşı duyulan bir sadakat olarak algılarlar.
Sözün özü, unutmayalım ki insanlık tarihi değerleri baş tacı eden toplumların saadetine de ayaklar altına alanların felaketine de şahitlik yapar.


Amacımız insanların değerleri yaşattığı bir dünyayı düşlemekten, değerlerin insanları yücelttiği bir dünyaya uyanmaktır.   Naci BEKTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder