İnsan, yüce yaratıcının
özenle yarattığı ve dolayısıyla üstün meziyetlerle donattığı yaklaşık
sekiz milyon canlı türü içindeki en nadide varlık türüdür yeryüzünün.
Bir elmasın değerli
taşlar arasında ayrıcalığı ne ise insanın da diğer varlık türleri arasındaki ayrıcalıklı
mevkisi de, öyle bir mevkidir gerçekte.
Üstün bir varlık türü
olarak yaratılan insanoğlunun manevi açıdan da en üstün mevkiye ulaşabilmesi
için yüce yaratıcı kendisine vahyederek ikramda bulunmuştur.
İnsana bahşedilen en
büyük ikram ise onu değerli kılan tüm insani meziyetlerdir. İman gibi, akıl
gibi, onur gibi, yani onu gerçek insan yapan özellikler her türlü ahlaki
değerlerdir.
Değerler ile insanlar
arasındaki ilişki hayati bir ilişkidir çünkü değerler insanları, insanlar ise değerleri yaşatır.
Değerler kalıcılığını
hakikatin keskin gücünden ve binlerce yıldır süren test edilmiş insanlık
tecrübesinden alırlar.
Değerler, her daim
insanlığın ufkunda parlayan güneş gibi insanlığın mazisinde de istikbalinde de parlayan
yıldızlar gibidirler.
Onlar uçsuz bucaksız
denizlerde yolumuzu aydınlatan deniz fenerleri, yolunu şaşırdığında insanlığa doğru yolu gösteren işaret
taşlarıdır.
İnsanın
yaşattığı özgürlük, eşitlik, kardeşlik, adalet, sevgi, saygı, hoşgörü, dostluk
ve dayanışma gibi değerler ise ona özgü olup bütün insanlar için ortak
sayılabilecek üstün değerlerdir.
İnsan
her şeye bu değerlerin penceresinden bakar. İnsanın tavır ve davranışlarında
kendini gösteren bu güzel ve doğru nitelikler herkes tarafından kabul görür.
Medenileşmiş demokratik tüm toplumlarda bu tür üstün değerler onaylanır ve
erdem olarak kabul edilir.
Böylesi toplumlar, hoşgörüyü
sadece farklılıkları hoş görmek değil, kabullenmek olarak, saygıyı, her insanın
en az kendisi kadar onurlu olduğu için hürmete layık olduğunu içselleştirmesi
olarak, adaleti bir taşın bile ait olduğu yerden haklı bir gerekçeye dayanmadan
oynatılmaması olarak, sevgiyi iyi olsun kötü olsun her kese gönlünü açmak
değil, layık olana karşı duyulan yüce gönüllülük olarak, yardımlaşmayı güçlünün fakire karşı bir lütfu değil, onun vasıtasıyla
hakka yakınlaşmaya bir vesile olarak, dostluğu ise bir menfaat dayanışması
değil, en yüce değerlere karşı duyulan bir sadakat olarak algılarlar.
Sözün özü, unutmayalım ki
insanlık tarihi değerleri baş tacı eden toplumların saadetine de ayaklar altına
alanların felaketine de şahitlik yapar.
Amacımız insanların
değerleri yaşattığı bir dünyayı düşlemekten, değerlerin insanları yücelttiği bir
dünyaya uyanmaktır. Naci BEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder