Değeri,
üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye
karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet,
ihtiram. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu* olarak tanımlanan saygı kavramı zaman
zaman kibarlık veya görgü ile eş anlamlı kullanılsa da, davranış olmaktan ziyade bir tutumdur, bir tavırdır.
Davranışlarda görülen kültürler
arası farklılıklar ve aynı davranışın farklı kültürlerde farklı anlamlar
taşıması sonucu zaman zaman kişiler tamamen kendilerine dair unsurlardan veya
dışa dönük çeşitli davranışlarından dolayı, saygısızlık kastı olmasa da
saygısız olarak tanımlanabilirler. Örneğin bizim ülkemizde anne ve babaya karşı
gösterilen hürmet ve saygı ile batı ülkelerinde gösterilen saygı birbirinden
farklı olabilir. Bize göre anne babaya karşı batı kültüründe yaşayan çocukların
yaptıkları bir çok davranış saygısızlık olarak görülebilir. Bundan dolayı saygı
kavramı kültürlere göre değişebilen göreceli bir kavramdır.
Saygı kavramı bir kişi, nesne ya da durumla ilgili oldukça düzenli
ve sürekli olan inanç ve duygulardan sonra oluşan davranışsal duruşlarımızdır.
Aynı zamanda o bizim uzun yaşam süreci içinde içselleştirdiğimiz, özümsediğimiz
ve bizde karakter haline gelen ahlaki tavırlarımızdan biridir. Bu yönlerinin
yanında zor da olsa değişken özelliğiyle eğitiminde ana konularından biridir
saygı kavramı.
“Özünde insan kendine
yapılmasını istemediğini bir başkasına yapmaz” kuralını gerçek kabul edersek;
Saygı göstermeyi tek taraflı olmaktan çıkartıp; karşılıklı; insanlar arası bir
yükümlülük olarak kabul edebiliriz.
İlişkilerin ilerlemesi
ve toplumun huzurlu ve rahat olması için insanoğlu farklılıkları algılayarak
saygı kavramını içselleştirerek; yaşamının bir felsefi otokontrolü haline
getirmelidir.
İnsanları sevmek zorunda
değiliz. Ama saygı göstermek zorunda olduğumuzu kabul etmeliyiz. Çünkü
toplumsal yaşamda insanoğlu, hemcinsleri olan veya olmayan yaratılanlara karşı
bu tür bir tutum geliştiremezse yaşam her kesin mutsuz olduğu bir “doğal (!) ormana”
dönüşür.
Değerli eğitimciler,
Çocuklara saygı değerini vermeden önce saygısızca yapılan davranışların yaşamımızda açtığı onulmaz yaraları bir düşünün
Çocuklara saygı değerini vermeden önce saygısızca yapılan davranışların yaşamımızda açtığı onulmaz yaraları bir düşünün
Çevrenizdeki insanlara saygı ile yaklaşmanın ilişkilerinizde nasıl olumlu bir fark oluşturduğunu bir düşünün.
Saygı duyduğunuz insanların sizin üzerinizde nasıl bir etkisi olduğunu ve onlardan da saygı görmenin yaşamınıza ne kadar kalite kazandıracağını bir düşünün.
Özünde sevgiyi taşımayan bir saygının içinde kokusunu barındırmayan
bir çiçekten öte bir şey olamayacağını, hayata renk katmaktan çok ancak süs katabileceğini bir düşünün.
Haklı gerekçelere dayanarak annesine ve
babasına saygı duymakta zorlanan birinin çocuklarından saygı isterken içinde
olacağı travmatik psikolojiyi bir düşünün.
Hayatın garip bir cilvesi olarak çocuklarına gösteremediği ilgi, alaka, kaliteli
zaman ve sistemli birlikteliği başkalarına gösterme imkanına sahip olup hatta
bu mubarek işten üstüne para alan öğretmenlerin öğrencilerine olan saygılarını
yitirerek onları birer eğitim nesnesi olarak görmeye başlamasının vehametini
bir düşünün.
İnsana sırf insan olduğu için değer
vermenin mi daha doğru bir anlayış olduğu
yoksa insana insanca davrandığı
ölçüde değer ve hürmet edilmesinin gerektiğinin mi daha doğru bir felsefe olduğunu bir düşünün.
İnsanı insanda aramanın boşuna olduğunu
ancak insanı insanda yaratmak
gerektiğini bir düşünün.
Unutmayınız bu Tanrısal eylemin ilk
muhatapları sizsiniz ve yarınların daha
mutlu bir Türkiye’sini kurmak ancak
fikir ve eğitim işçileri olarak öğretmenlerin omuzlarına yüklenmiş ilahi bir sorumluluktur.
Bu görevi bihakkın yerine getiren tüm
eğitimcilerimizin önünde saygı ve hürmetle eğiliyorum.
NACİBEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder