Saygı; büyük, değerli ve önemli kişilere karşı
hissedilen sevgi ve bağlılık duygusu, hürmet… Birinin önemsenmesinden, üstün
görülmesinden kaynaklanan ve o kişiye değerini belirtecek biçimde
davranılmasına sebep olan duygu. Hatır gözetme, hatır sayma. Bazı şeyleri önemseme ve onları zedelemekten
çekinme. Kutsal sayılan şeyleri yüceltme duygusu. Onaylama, takdir etme
bilgisi… Değeri, üstünlüğü, yararlılığı, kutsallığı kabullenme dolayısıyla bir
kimseye ya da bir şeye karşı dikkatli, özenli ve ölçülü davranmaya sebep olan
sevgi duygusu değer bilmek, itibar etmek. Bir kimseyi, bir başkasına yakın ilgi
ve sevecenlik göstermeye, gerektiğinde özverili davranmaya iten duygu.
Saygı karşımızdakine onu düşündüğümüzü hissettirmektir. İnsanların dili, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun ayırmadan farklılıklarını kabul etmektir. Saygı, insanların arasındaki olumsuzlukları olumluya çeviren bir bağ, insanlar arasındaki en güzel iletişim kapısıdır. Kendine ve başkalarına değer vermek, çevresinden değer görmektir.
Hayata dokunan yönüyle insana saygı demek gerçekte düşünceye saygı, doğaya saygı, emeğe saygı, atalarımıza saygı, engellilere saygı, çeşitliliğe saygı, topluma saygı, çevreye saygı, hayvanlara saygı, tarihe saygı, kutsal değerlere saygı, özel hayatın gizliliğine saygı, haklara saygı ve en önemlisi kendine saygı demektir.
Saygı talep edilmez, hak edilir. Saygı görmek için saygıya layık olmak gereklidir. Saygıya layık olmak da önce kendi kendimize saygı duymak demektir. Eğer kendimizi değerli olarak hissetmiyorsak bu boşluğu diğerlerinin doldurmasını talep ederiz.
Eleanor Roosevelt’in çok veciz bir şekilde ifade ettiği gibi “Hiç kimse sizin izniniz olmadan sizi değersiz hissettiremez”. Bu yüzden kendi varlığına anlam katamayan, saygın bir kişilik kazanamayan, hürmete şayan bir iş edinemeyen kişinin ilk yapması gereken kendini saygın bir insanlık makamına ulaştırmış olmasıdır.
Eğer sen kendini herkesten farklı görüyorsan –ki zaten öyledir- bir başkası da senden çok farklı olabilecektir. İnsanlığın belki de çağlar boyu aşamadığı ama aslında en önemli zenginliği olduğuna inandığımız “farklılığı” onun kusuruna değil saygınlığına hamledilmelidir.
İnsanlar arası ilişkilerde belli bir düzenin ve seviyenin oluşması için saygının gerekli olduğuna inanmalı, saygınlığın ve hürmetin olmadığı toplumların ise ahlâken düşük ve seviyesiz olduklarını görmeliyiz.
Saygılı olmak, saygılı konuşmak ve saygılı davranmayı temel bir ahlâki ilke olarak kabul edip bulunmuş olduğumuz her ortamda bu temel ahlâki ilkeye uygun hareket etmeliyiz.
Okulda öğretmenlerimize ve idarecilerimize, sokakta yürüyen yaşlılara, alış veriş yaparken muhatap olduğumuz büyüklerimize, bindiğimiz otobüs, minibüs, taksi ve okul servisindeki büyüklerimize, kamu görevi yapan, memur, polis, bekçi, itfaiye ve temizlikçilere de gereken saygı ve hürmeti göstermeliyiz. Onlarında birer anne ve baba olduklarını asla aklımızdan çıkarmamalıyız.
Peygamber efendimizin “Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” hadisini bilip dinimizin büyüklerine saygısız davranan birisine asla hoşgörü ile bakmadığına yürekten inanmalıyız.
Sevgi ile davranmanın sevgi doğurduğunu, saygı ile davranmanın ise saygı doğurduğunu ferdî ve sosyal ilişkilerimizde görmeli, akıllı bir insan olarak hayatımızı kolaylaştıran bu temel kuralın her zaman takipçisi olmalıyız.
Saygı karşımızdakine onu düşündüğümüzü hissettirmektir. İnsanların dili, ırkı, cinsiyeti ne olursa olsun ayırmadan farklılıklarını kabul etmektir. Saygı, insanların arasındaki olumsuzlukları olumluya çeviren bir bağ, insanlar arasındaki en güzel iletişim kapısıdır. Kendine ve başkalarına değer vermek, çevresinden değer görmektir.
Hayata dokunan yönüyle insana saygı demek gerçekte düşünceye saygı, doğaya saygı, emeğe saygı, atalarımıza saygı, engellilere saygı, çeşitliliğe saygı, topluma saygı, çevreye saygı, hayvanlara saygı, tarihe saygı, kutsal değerlere saygı, özel hayatın gizliliğine saygı, haklara saygı ve en önemlisi kendine saygı demektir.
Saygı talep edilmez, hak edilir. Saygı görmek için saygıya layık olmak gereklidir. Saygıya layık olmak da önce kendi kendimize saygı duymak demektir. Eğer kendimizi değerli olarak hissetmiyorsak bu boşluğu diğerlerinin doldurmasını talep ederiz.
Eleanor Roosevelt’in çok veciz bir şekilde ifade ettiği gibi “Hiç kimse sizin izniniz olmadan sizi değersiz hissettiremez”. Bu yüzden kendi varlığına anlam katamayan, saygın bir kişilik kazanamayan, hürmete şayan bir iş edinemeyen kişinin ilk yapması gereken kendini saygın bir insanlık makamına ulaştırmış olmasıdır.
Eğer sen kendini herkesten farklı görüyorsan –ki zaten öyledir- bir başkası da senden çok farklı olabilecektir. İnsanlığın belki de çağlar boyu aşamadığı ama aslında en önemli zenginliği olduğuna inandığımız “farklılığı” onun kusuruna değil saygınlığına hamledilmelidir.
İnsanlar arası ilişkilerde belli bir düzenin ve seviyenin oluşması için saygının gerekli olduğuna inanmalı, saygınlığın ve hürmetin olmadığı toplumların ise ahlâken düşük ve seviyesiz olduklarını görmeliyiz.
Saygılı olmak, saygılı konuşmak ve saygılı davranmayı temel bir ahlâki ilke olarak kabul edip bulunmuş olduğumuz her ortamda bu temel ahlâki ilkeye uygun hareket etmeliyiz.
Okulda öğretmenlerimize ve idarecilerimize, sokakta yürüyen yaşlılara, alış veriş yaparken muhatap olduğumuz büyüklerimize, bindiğimiz otobüs, minibüs, taksi ve okul servisindeki büyüklerimize, kamu görevi yapan, memur, polis, bekçi, itfaiye ve temizlikçilere de gereken saygı ve hürmeti göstermeliyiz. Onlarında birer anne ve baba olduklarını asla aklımızdan çıkarmamalıyız.
Peygamber efendimizin “Küçüklerimize şefkat, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” hadisini bilip dinimizin büyüklerine saygısız davranan birisine asla hoşgörü ile bakmadığına yürekten inanmalıyız.
Sevgi ile davranmanın sevgi doğurduğunu, saygı ile davranmanın ise saygı doğurduğunu ferdî ve sosyal ilişkilerimizde görmeli, akıllı bir insan olarak hayatımızı kolaylaştıran bu temel kuralın her zaman takipçisi olmalıyız.
NACİ BEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder