Dua, inanmaya ve istemeye
ihtiyacı olan insanı, kudreti sonsuz, bilgisi, rahmeti sınırsız olan Allah’a
bağlayan manevî bir bağdır.
Dua, ıstırapların, maddî ve
manevî dertlerin şifa kaynağıdır.
Dua, insanı manevî öksüzlükten
kurtaracak tek koruyucudur.
Dua, ümit ve huzur
kaynağımızdır.
Dua, yerin ve göklerin rabbi olup, bize şah damarımızdan daha yakın olan Rabbimize yaptığımız dilekler, temenniler ve isteklerimizdir.
Allah’a gönül genişliği ile
uzanan hiçbir el, inanırız ki, O’nun makamından geri dönmez.
Namazımla, orucumla ve verdiğim
sadakalarla ifade ettiğim dilek ve temennilerim, dilimle söylediğim dualarla
tamamlanır.
Dualarım benim en samimi
isteklerim,
Dualarım benim Rabbime karşı
duyduğum sonsuz güvenim,
Dualarım O’na duyduğum
sevgi-saygı ve şükran duygularımdır.
Dua kesinlikle, bizden habersiz
ve ilgisiz bir Tanrıya yapılan, sonu belli olmayan istek ve arzular demeti de
değildir. Çünkü Yüce Allah kendisine dua edilmesini bizzat ister, bütün istek
ve arzuların kendisine takdim edilmesini emreder ve dualara karşılık vereceğini
vadeder.
“(Ey
peygamber!) Kullarım sana beni
sorarlarsa bilsinler ki, ben şüphesiz onlara yakınım. Benden isteyenin, dua
ettiğinde duasını kabul ederim.” Bakara,186
Allah’ın kulları olarak bizler
O’na bitmeyen bir aşk ve gönül zenginliği içinde ve asla ümit kesmeksizin dua
ederiz. Biliriz ki, dualarımız bizleri yüce Rabbimize yakalaştıran en önemli
manevî vasıtalardır.
Düşününüz ki, bir mü’min sabah
şafak sökerken tatlı uykusundan uyanıyor, abdest alıyor ve namaz kılarak uykulu
gözlerle Allah Teâlâ’ya dua ediyor. Böyle bir kulu Allah da sever, O’nun
melekleri de sever.
Düşününüz ki, bin bir
fedakârlıkla büyüttüğü yavrusunu askere gönderen anne yüreği evlâdının başına
bir şey gelmesin diye Rabbine dualar etsin, fakat Rabbimiz onu sevmesin ve
dualarını kabul etmesin. Mümkün değil, gerçekten mümkün değil.
Biz mü’minler olarak gönülden
inanırız ki, eğer biz Allah’ı seversek O da bizi sever. Biz Allah’a gidersek, O
da melekleriyle bize gelir ve bize yaklaşır.
Eğer Allah bir mü’mini sever ve
ona yakınlaşırsa onun tutan eli, ve gören gözü olur.
Allah’ın sevdiği ve yardım
ettiği kişileri ise kimse alt edemez.
Rabbimizin verdiği tüm nimetlere karşı
şükretmek maksadıyla ve verdiği nimetlerin kesintisiz olmasını istemek
maksadıyla dua etmek gerekmektedir.
Fakat biz insanlar nedendir bilinmez, duayı
ve ibadeti hep üzüntülü ve kederli günlerimizde aklımıza getiririz. Başımıza
bir felâket gelmeden önce gelmesi muhtemel olan bela ve sıkıntılardan korunmak
maksadıyla dua etmeyi çok azımız aklına getirir.
Sevinçli ve mutlu günlerimizde bu anları
bize bahşeden yüce Rabbimize dua etmek herhalde en çok biz mü’minlere yakışır.
Çevremize baktığımızda görülen bir diğer
gerçek ise zengin, varlıklı insanlarımızın dua etmek konusunda bir hayli cimri
davrandıklarıdır. Sanki zengin olmak ve her şeye gücü yeter olmak bize ebediyen
verilmiş bir hediye gibi görülmektedir.
Hepimizin güzel günlerin
yanında çok sıkıntılı olduğumuz ve üzüldüğümüz günlerimiz de olmuştur. Böylesi
günlerde ailemizi ve bizi kaplayan matem havasını kolayca üstümüzden atarak
tekrar normal hayata dönmemiz oldukça zor olmuştur.
Çevremizdeki insanların ve
yakın akrabalarımızın yaptığı taziye ziyaretleri ve bizleri teskin etmek
(sakinleştirmek) için söyledikleri sabır cümleleri ızdıraplarımızı dindirmede
bir nebze faydası olmuşsa da en büyük direnci biz hep içimizde duymuşuzdur. Bu
direnç ve tahammül duygusu bizim Yüce Rabbimize duyduğumuz sonsuz inançtır.
Sevinçli günlerimizin devamı
için nasıl O’na dualar etti isek, aynı şekilde kederli günlerimizde de O’na dua
eder ve bize sabır vermesini dileriz.
Bütün insanların Allah
tarafından yaratıldığını, gerçek sahibimizin Allah olduğunu düşünür ve can
verenin de, can alanın da Allah olduğuna inanarak O’nun verdiği kararları
sükûnetle ve olgunlukla karşılarız.
Çünkü inanırız ki, biz de
tekrar O’na dönecek ve gerçek yurdumuz olan cennete ulaşacağız.
Allah Teâlâ Kur'anıkerim’de
üzüntülü olduğumuz ve sıkıntıya düştüğümüz zamanlarda kendisinden yardım
istememizi ister ve istendiği takdirde de muhakkak duaların kabul göreceğini
belirtir.
Biz mü’minler de bu yüzden
kıldığımız her namazda “(Allah’ım!) Ancak Sana ibadet eder ve ancak Senden
yardım dileriz” Fatiha
4, âyetini okuyarak, O’ndan iyi ve
kötü günlerimiz için yardım dileriz.
Hiçbir zaman sadece sıkıntılı
günlerde Rabbimizden yardım istemek için dualar eden ama sevinçli günlerde ise
O’na duadan vazgeçen nankör insanlardan olmamalıyız.
NACİBEKTAŞ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder