2 Haziran 2015 Salı

KURANIN TARİHSEL BAĞLAMINDA ANLAŞILMASI VE METİN OLARAK ŞİMDİ VE BURADA YENİDEN YORUMLANMASI

VAHY: ANLAM VE MAHİYETİ
Allah bir insanla (karşılıklı) konuşmaz. Ancak vahiyle (kulunun kalbine dilediği düşünceyi doğurarak), yahut perde arkasından konuşur; yahut izniyle dilediğini vahyedecek bir elçi gönderir. O, yücedir, hüküm ve hikmet sahibidir.” Şura:51

Kur'ân-ı Kerîm'de vahiy hem sözlük anlamında hem de terim olarak kulla­nılmıştır, Allah'ın vahyinin bütün çeşitlerini içine alan bir tanım vermek gerekir­se "Vahiy, yüce yaratıcının genel olarak varlıkları, dilediği özelliklere ve hareket tarzlarına göre programlaması, Özel olarak da insanlara ulaştırmak istediği ilâhî emir, yasak ve haberlerin tamamını vasıtalı veya vasıtasız bir tarzda, gizli ve süratli bir yolla peygamberlerine iletmesidir" demek mümkündür.

KİTAB; ANLAM VE MÂHİYETİ
Genelde sözlerin yazıya geçirilmiş toplamına kitap denilmekle birlikte, yazılı olmak şart değildir. Bu nedenle yazılı olmadığı halde peygamberlere vahyedilen Allah kelâmına kitap denir. Bu anlamıyla kitap, genelde vahyi ve vahiy yoluyla indirilmiş tüm ilahi kitapları, özelde de Allah'ın son vahiylerinin oluşturduğu Kur'an'ı dile getirir.Kitap kelimesi Kur'an'da peygamberlere gönderilen vahyin ve bu vahiyler toplamının genel adı olarak da kullanılır. Kur'an'da sık sık peygamberlerle birlikte kitap gönderildiği belirtilir. Bu belirtme sırasında, "Eğer seni yalanladılarsa, senden önce açık deliller, hikmetli sahifeler ve aydınlatıcı Kitap'ı getiren peygamberler de yalanlanmıştı." (Âli İmran, 3/184) âyetinde olduğu gibi çoğu kez peygamberler çoğul olarak anıldığı halde Kitap tekil biçimiyle anılır. Bu, bütün peygamberlere gelen vahyin kaynağının tek olduğu gibi tek bir kitabı oluşturduğunu da gösterir. Bu kullanımda kitap vahiy ve Allah'ın kelâmıdır. Allah'ın kelamı vahiy yoluyla insanlık tarihi boyunca, değişik peygamberler aracılığı ile aynı mesajı bildirir. Bunlar Kur'an, Tevrat, İncil ya da Zebur olarak ayrı adlar alsalar da gerçekte aynı Kitap'ın görünümleridir.
Kur'an'da peygamberlere gönderilen vahiy kitaptan başka suhuf ve zübür olarak da adlandırılır. Suhuf, sahifenin çoğuludur ve yazılmış bir şey demektir. Yazılı sahifelerin toplamına da Mushaf denir. Önceki tüm kitaplar ve Kur'an birer suhuftur, başka bir deyişle mushaftır.

BÜTÜN PEYGAMBERLERE KİTAP VE HİKMET VERİLMİŞTİR
[83]Bu işte bizim o huccetimiz ki kavmine karşı İbrahime vermişdik, biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz, şüphesiz ki rabbın hakîm, alîmdir [84]Bundan maada ona İshak ile Ya'kubu da ihsan ettik ve her birini hidayete irdirdik, daha evvel Nuhu irdirmiştik, zürriyyetinden Davudu da, Süleymanı da, Eyyubu da, Yusüfü de, Musâyı da, Harunu da, işte muhsinlere böyle mükâfat ederiz [85]Zekeriyyayı da, Yahyayı da, Isâyı da, İlyası da, hep salihînden [86]İsmaili de, Elyesa'ı de, Yunüsü de, Lûtu da, her birini âlemînin üstüne geçirdik [87]Atalarından, zürriyetlerinden ve kardeşlerinden bir kısmını da, ve hep bunları seçtik ve hep bunları bir doğru yola hidayetçi kıldık [88]İşte o yol Allah hüdasıdır, o bunu kullarından dilediğine hidayet eyler, ve eğer bunlar şirketmiş olaydılar bütün mesaîleri heder olmuş gitmişti [89]İşte bunlar kendilerine kitâb, huküm, nübüvvet verdiğimiz kimseler, şimdi şu karşıdakiler buna körlük ediyorlarsa biz ona körlük etmiyen bir ümmeti müekkel kılmışız. ENAM 83-89

BÜTÜN PEYGAMBERLERE VERİLEN DİN TESLİMİYET DİNİ  VEYA TEVHİD DİNİ OLARAK
AYNI DİNDİR YANİ İSLAMDIR
İslam, Hz. Âdem’le başlayan ve  Hz. Muhammed ile kemale ulaşan hak dinin, tek dinin ve tevhid dininin adıdır. Toplumların kültürel açıdan ilerlemelerine paralel olarak, bazı şekli ve fürûata dayalı değişikliklerin dışında tüm peygamberlere gelen dinin özü hep aynı kalmıştır. Tüm Peygamberler, ümmetlerini daima Allah'a teslim olmaya davet etmişlerdir. Hz. Nuh, Hz. İbrahim, Hz. Yakub ve Hz. Yusuf gibi pek çok peygamber ümmeti, Müslüman olmakla emrolunmuşlardı. 
O halde Kur'anî literatüre göre İslam, özel veya yeni bir dinin adı olmayıp, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem'den Hatemu'l-Enbiya olan Hz. Muhammed'e kadar gelip geçen bütün peygamberlerin insanlığa tebliğ ettikleri ve bu peygamberlere uyanların hepsinin bağlandığı ortak bir dinin adıdır. Fakat daha sonra insanların örfünde "İslam" kelimesine özel bir anlam yüklenerek bu kelime ile ilk etapta Hz. Peygamber'in getirdiği şer'i hükümlerin, İlahi mesaj ve öğretilerin tümü  kastedilmiştir. 
Doğrusu Allah indinde din, İslâmdır; o kitab verilenlerin ihtilâf etmeleri ise sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarındaki bağiyden, (ihtirastandır), her kim de Allahın âyetlerine küfrederse şüphe yok ki Allah çabuk hesablıdır. Ali İmran 19

ÇÜNKİ İSLAM FITRİ BİR DİNDİR
Öyleyse sen yüzünü Allah'ı bir hanif  (birleyen) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır. Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. Rum 30

FAKAT ŞERİATLER FARKLIDIR
ilk peygamberden son peygambere kadar gelip geçmiş bütün peygamberler tarafından insanlığa tebliğ edilen semavi dinin şeriat ahkâmı  zaman ve mekânın farklılığına paralel "füruat'la ilgili veya metot yönünden birtakım farklılıkların bulunması gayet tabiidir.
Fakat bununla beraber daima muhafaza edilen, hiçbir zaman değişmeyen temel özellikler ve müşterek noktalar bulunmaktadır. Bu temel esaslar ve ortak noktalar bakımından hepsinin aynı olduğunda herhangi bir şüphe yoktur
Sizin için: dinden Nuha tavsıye ettiğini ve sana vahyeylediğimizi ve İbrahime ve Musâya ve Isâya tavsıye kıldığımızı teşri' buyurdu şöyle ki: dinî doğru tutun ve onda tefrikaya düşmeyin, müşriklere bu da'vet ettiğin emir ağır geldi, Allah ona dileklerini seçecek ve yüz tutanları ona hidâyetle irdirecektir. Şura 13

BÜTÜN KİTAPLAR GİBİ KURANDA ED-DİN OLAN İSLAMI İÇİNDE BARINDIRAN
HAYATA VE OLAYLARA İNEN BİR KİTAPTIR
Kur’an herşeyden önce, tarihin belli bir kesitinde (M-610-632) dünyanın pek fazla itibar etmediği beldelerinden biri olan Arabistanlı, Yemenli ve Suriyeli tüccarların geçiş güzergahı olan Mekke’de, putperestliğin tam anlamıyla yaşandığı, bir miktar Hristiyanlığın ve Yahudiliğin de dini hayata katkıda bunduğu, politeist-çok tanrıcı, teist-yer yer tek tanrıcı, deist-din vazetmeyen bir tanrı inancına sahip, öldükten sonra dirilişe inanmayan müşrik bir topluma, örfi olarak kayda değer taamüllere sahipolmakla beraber ahlaki açıdan çok yönlü zafiyet içinde olan, hukuk nosyonunun hemen hemen hiç yerleşmediği, on ailenin etkin olduğu oligarşik bir yönetim yapısının var olduğu, düzenli ve disiplinli, siyasi-politik yapılanmanın oldukça zayıf olduğu, Hz. İbrahim ve İsmailden kalma -aynı zamanda iktisadi gelir getiren- Kabe merkezli bir kutsallığın sahipliğini yapan, okuma yazma oranının oldukça düşük olduğu, Arapça yazım dilinin gelişmediği, hıfzın, şiirin ve hitabetin epeyce geliştiği, konuşma lehçelerinin birbirinden çok farklı fakat Kureyş lehçesinin baskın lehçe olduğu, Hristiyan ve Yahudi kültürlerinin kutsal kitapları dahil pek tanınmadığı, Arap asabiyeti dediğimiz bir arap milliyetçiliğinin baskın bir karakter olduğu, çevresinde bulunan medeniyetlerden pek de etkilenmemiş bedevi-hadari olmayan bir kültürün hakim olduğu kabilelerden oluşmuş sürekli kan savaşları dediğimiz ficar savaşlarına yol açan aşiretçiliğin ve kabileciliğin bir yaşam tarzı olduğu, dünya sahnesinde iddiası olmayan kendi halinde sessiz ve oldukça silik, çevresindeki medeniyetler tarafından (İran ve Roma gb) ciddiye alınmayan bir topluma yapılan, kullandığı tüm enstrümanlarla yerli,  fakat taşıdığı mesaj açısından evrensel nitelikli şifai-sözsel, ilahi bir nefha-ruhtur.

BUGÜN KURAN HAYATA İNEN BİR KİTAP DEĞİL EDDİNİ İÇİNDE BARINDIRAN BİR METİNDİR
İlk neslin sahip olduğu en büyük imkân, hiç şüphesiz Kur’anın onlar tarafından bizzat tecrübe edilen bir “şimdi” içerisinde vahyediliyor olması idi. Vahyin içeriği çoğu zaman doğrudan veya dolaylı olarak ilk muhatapların yapıp etmeleriyle ilgili olduğu için, “anlama” spontane olarak gerçekleşiyor; dolayısıyla “Allah ne demek istedi?” şeklinde bir soru sormak  gerekmiyordu. Buna karşın, vahyin nüzul ortamına tanık olmayan bizler için Kur’an, artık yaşanan olaylar üzere belli aralıklarla nazil olan bir hitap değil yazılı bir belgeye dönüşmüş  bir “kitap” tır.  Metinden Allah’ın ne dediğini anlamak belki kolaydır fakat ne demek istediğini anlamak o kadar kolay olmasa gerektir. (Örneğin Alak suresinin başlarında zikredilen “Ikra” yı bile anlamak o kadar kolay değildir)  Sahabe için anlama faaliyeti Rasulun öğretmenliği ile daha kolaydı tabiin nesli ise Kur’anın ne dediğini ve ne demek istediğini büyük ölçüde sahabeden öğrendi. Tabiûn neslinin sahabeye sorup öğrenme imkanından yoksun olan günümüz müslümanları için ise artık Kur’anı anlamak, haddizatında kitaplaşmış Ârabî bir kelamı anlama faaliyetine dönüşmüştür.

KURANI TARİHSEL OKUMAMAK  DEMEK KURANIN ŞİMDİ VE BURAYA İNDİĞİNİ  SÖYLEMEK DEMEKTİR
Bakara suresinde geçen İnek kıssasının bugünle ne alakası vardır, Ficar savaşlarıyla soluk alamayan bir toplumun Haram aylar uygulamasına Allah’n tasdik vermesinin bu günle ne alakası vardır,  Faili meçhul cinayet ve hırsızlığın sonucunun  bir nevi Allah’a   havale edilmesi olan Lian ayetlerinin bu günle ne alakası var,  hiçbir konuda bilgi sahibi olmayan arap bedevi kadınlarının ticari konularda (bir erkek yerine 2 kadında olsa)  şahitliğini kabul etmek o gün için bir devrim olabilir fakat bu günle ne alakası var, zina eden kişilerin 4 şahit getirmesi çöl sıcağından  kapıya pencereye ihtiyaç duymayan  Medine evleri için mümkün olabilen uygulamanın bu günle ne alakası var,  çok evliliğin zorunlu sebeplerden dolayı gayet doğal bir örf olmasından (Kuranın da bunu tabi olarak görür) dolayı bu tür evliliklerde ortaya çıkan anlaşmazlıklarda erkeğin hem hakem hemde savcı olmasında hiçbir sakınca yokken bu uygulanın bu günle ne alakası var,  ziyarete gittiğiniz evlere izin almadan girmeyin verilmez ise geri dönün diyen ayetin bu günle ne alakası var, borç aldığınızda iki şahitle birlikte bir katibe yazdırın ayetinin bu günkü işleyişle ne alakası var, bu örnekleri artırmak mümkün……

KURANI ŞİMDİ VE BURADA OKUMAK
Kuranda diğer kutsal kitaplar gibi içinde insanlık tarihi boyunca Ed din  dediğimiz değişmeyen evrensel ilkeleri barındıran bir kitaptır. Ancak diğer kitaplardan farkı hurafeden, şirkden, akla aykırılıktan ve gayri ahlaki ifadelerden ari bir kitap olmasıdır. Dolayısıyle Allah’ın insanlığa yaptığı son konuşmadır.
Kuranın şimdi ve burada okunması değişmeyen evrensel özü (tevhid, adalet, ahlak, ilahi hesap, hukuk, devlet, üretim, ekoloji, canlıya saygı, insan sevgisi ve saygı, hoşgörüyü vb)  bir iman akidesi olarak içselleştirmek (kalp ile tasdik dil ile ikrar). VeHz Muhammed gibi çağa ve hayata yeni şeyleri yeni ifadelerle söylemek demektir. 
Yeni şeyler söylemek Lian ayetlerini defalarca okumaktan geçmiyor, inek kıssasını tekrar tekrar yorumlaktan geçmiyor, Hz. Muhammedin neden çok evlendiğinin hikmetleri üzerine tezler hazırlamak gerekmiyor,  seferde namaz nasıl kılınacak, ramazanda teravih kaç rekat kılınacak,  namaz bir günde 3 mü yoksa 5  defa mı kılınacağını bulmak için Kuran arkeologluğu   yapmak gerekmiyor, mukatta harfleri üzerine bir din bina edilmez. Bu konuların hepsi artık bizim için mukatta harfler mesabesindedir.
Kuranı şimdi ve burada okumak demek  tüm kutsal kitapların ve en doğrusu olan Kuranın değişmeyen evrensel hakikatleri ışığında  çağın sorularına ve sorunlarına cevaplar aramaktır.
İşte birkaç örnek:
ü  En iyi eğitimci anne ve baba en iyi okul aile olduğuna göre en iyi eğitim nasıl olmalıdır sorusuna cevap bulalım? (Bakınız Hz. Lokmanın çocuğuna verdiği nasihatler).
ü  En adil yargılama nasıl yapılır en modern binalarla mı çok iyi yetişmiş hakimlerle mi?  (Bakınız Süleyman peygamberin sürüsüyle bir başkasının üzüm bağını talan eden adama verdiği hüküm).

BAĞLAMINDAN KOPARILAN BAZI AYET ÖRNEKLERİ
Yaratan Rabbinin adıyla oku!  O, insanı bir alekadan yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.  O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediği şeyleri öğretti. Alak 1-5
Bu ayetler, Hz. Peygamber'e inen ilk vahiy olup Peygamber'e ve onun şahsında tüm müslümanlara okumayı emretmiş, onları kalemle yazmaya ve ilimde gelişip yetkinleşmeye teşvik etmiştir. İlk vahyin "oku" emriyle başlaması ve bu emrin iki defa tekrar edilmesi, okumanın ve ilmin dinde ve insan hayatında ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

Yoksa o, gece saatinde kalkıp da secde ederek ve kıyama durarak gönülden itaat (ibadet) eden, ahiretten sakınan ve Rabbinin rahmetini umud eden (gibi) midir? De ki: "Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Şüphesiz, temiz akıl sahipleri öğüt alıp düşünürler." Zümer 9
Allaha yaklaşanlar bilenlerdir.Bilen nefsini bilir.  Nefsini bilen Rabbini bilir. Rabbini bilen İnsan-ı Kâmil olur. İslam’ın bir manasıda ilimdir taklitle tam müslüman olunmaz. Allah cc bilenleri sever. Hz Ali, "ilim Çindede olsa gidip alınız" buyurmuştur. 

Yeryüzünde olanların çoğunluğuna uyacak olursan, seni Allah'ın yolundan şaşırtıp-saptırırlar. Onlar ancak zanna uyarlar ve onlar ancak 'zan ve tahminle yalan söylerler. Enam 116
İnsanlar Mekkeli müşriklerdir. Çoğunluğu mutlaklaştırırsak asla seçim yapmamalıyız. Halkın teveccühü anlamsızlaşır.

Onları, bulduğunuz yerde öldürün ve sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, öldürmekten beterdir. Onlar, size karşı savaşıncaya kadar siz, Mescid-i Haram yanında onlarla savaşmayın. Sizinle savaşırlarsa siz de onlarla savaşın. Kafirlerin cezası işte böyledir. Bakara 191
Bu ayeti bir önceki ayet olan Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda savaşın, (ancak) aşırı gitmeyin. Elbette Allah aşırı gidenleri sevmez. Bakara 190  bağlamında düşünmediğimizde her yer daru-l harb ve her kes harbi statüsünde olacaktır.

Allah yolunda infak edin ve kendinizi kendi ellerinizle tehlikeye atmayın. İyilik edin. Şüphesiz Allah, iyilik edenleri sever. Bakara 195 ayetini parçalı okuyarak  sağlığı korumaya delil olarak göstererek infak kavramı ile olan ilgisini koparmak.


EVRENSEL OKUMAYA BİR KAÇ MEAL ÖRNEĞİ
Öyleyse sen yüzünü  hanif  (birleyen) olarak dine, Allah'ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır.
Allah'ın yaratışı için hiç bir değiştirme yoktur. İşte dimdik ayakta duran din (budur). Ancak insanların çoğu bilmezler. Rum 30
Açıkça varlığını, benliğini, Hakka ve tevhide yönelik dine, medeniyete, şeriata ada. Allah’ın, insanları dinî, ahlâkî, insanî kabiliyetler ve özelliklerle donatarak yarattığı, kulluk sözleşmesi yaptığı; yaratılışa uygun, insan tabiatında mevcut tabii din İslâm’ı, şeriatı hayata geçir. Hakkı anlamaya ve kabule uygun yarattığı, yaratılış dini, tabii din İslâm’ı, tevhid inancını şirk ile değiştirmek doğru değildir. Allah’ın yaratılışa uygun kanunlarının benzerini yapmak mümkün değildir. İşte doğru ve insanlığı, insanî değerleri ayakta tutan din, zamanla değişmeyen tabii hukuk kurallarını içeren şeriat, düzen budur. Fakat insanların çoğu bilmezler. Ahmet Tekin
Vechini (şuurunu) Hanîf olarak (tanrıya tapınmaksızın, Allâh'a şirk koşmaksızın) o Tek Din'e yönelt! O Allâh Fıtratı'na (beynin ana çalışma sistem ve mekanizması) ki, insanları onun üzerine (o ana sistem ve mekanizmayla) yaratmıştır! Allâh yaratışında değişme olmaz! İşte bu, Din-i Kayyim'dir (sonsuz geçerli Sistem, Sünnetullah'tır). . . Ne var ki insanların çoğunluğu (bu gerçeği) bilmezler. Ahmet Hulusi

Ve O'nun âyetlerindendir, rüzgârları müjdeciler olarak göndermesi ve size rahmetinden tattırması için ve emriyle gemilerin akması için ve O'nun fazlından arayıp kazanmanız için ve ola ki şükredesiniz diye. Rum 46
Çünkü O, mucizevi işaretlerden biri olarak güzel haberler yüklü rüzgarlar (gönderir gibi mesajlarını) göndermektedir ki (hayat veren yağmurlar yoluyla) rahmetini üzerinize yağdırsın, gemiler kendi buyrukları doğrultusunda hareket edebilsin ve böylece O'nun nimetlerinden pay almak için çaba gösterenlerden ve şükredenlerden olasınız.  Muhammed Esed

KURAN VE SÜNNET ÇERÇEVESİNDE EVRENSELLEŞTİRMEDE YAŞANAN PROBLEMLER
ü Çok kadınla evliliğe teşvik eden ayetler ve peygamberin konuya dair uygulamalı sünneti.(Bak:  Nisa 3-4, Ahzab 50),
ü Zina edenlerin 100 değnek cezası ile teşhir edilerek dövülmesi ( Bak: Nur 2)
ü Hırsızlık yapanın bir elinin kesilmesi (Bak: Maide 38 )  devamında bacağının çaprazlama kesilmesi devamında öbür elinin kesilmesi devamında diğer ayağının kesilmesi. Nesai.katu’s-sârık, 15. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/934-95.
ü Zina eden evlilerin teşhir edilerek recm edilmesi (Bak: Recmin delili, metni mensûh ve hükmü baki olduğu kabul edilen: " eş-şeyhu ve'şeyhatu izâ zeneyâ fe'rcumûhumâ: Muhsan bir erkek ve muhsan bir kadın zina ederlerse, onları recmediniz" ayeti ile, Rasulüllah'in kavlî ve fiilî sünnetidir. Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 15/105-106.
ü Kafirlerin nerede bulunursa öldürülmesi. (Bak:Bakara 191)
ü İnsanların çoğunluğuna uymanın yani halkın bir konudaki demokratik teveccühünün bir sapma olması. (Bak:Enam 116)
ü Köle ve cariyeliği doğal ve meşru bir uygulama olarak gösteren ayetler. (Bak: Nur 58, Nisa 92)
ü Kadınları boşadığınızda diye başlayan ayetlerde boşama yetkisinin sadece erkeklere verilen bir hak olması. (Bak: Talak 1-2-3 ve Tahrim 5 gb)
ü Borç aldığımızda yazdıracak bir katip ve 2 erkek  şahid  veya 1 erkek 2 kadın şahid zorunluluğu. (Bak:Bakara 282)

Sonuç: 
Ayetleri lügat manalarının dışına çıkmadan, tarihi bağlamından koparmadan, alakasız konularla karıştırmadan ve bir ideoloji dayatmadan okusak net ve orijinine uygun olarak. sonra ayetler şu evrensel gerçekliğin altını çiziyor bu gün yaptığımız şu ve şunun gibi yanlış davranışlara ne kadar benziyor desek, bu ayet bana şu ilhamları verdi desek bu konuda hz. Muhammed şöyle yapmış bizde şöyle yaparsak bu gün için en iyisini yapmış oluruz desek ne olur, kıyamet mi kopar? NaciBEKTAŞ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder